15 Kasım 2011 Salı

İLİM

SORU: Dinî ilim öğrenip cihad etmek isteyen bir lise öğrencisiyim, nasıl bir yol tutmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Lise öğrencisi cihad etmek istiyor Allah yolunda; ne güzel!.. Allah razı olsun, çok güzel... Niyetine göre Allah büyük ecirler ihsan etsin...

İlim öğrensin; çünkü, ilim öğrenmeden olmaz!.. İslâm'ı güzel öğrensin! Ondan sonra cihadı da ona göre, ayetlere, hadislere göre güzel yapar.

Bir büyük alime sormuşlar ki:

"--Ömründen bir gün kaldı, yarın öleceksin deseler, ne iş yapardın o bir günlük zamanda?.."

"--İlim öğrenirdim!" demiş.

Çünkü, en sevaplı iş odur. İlim öğrensin; bir taraftan da, öğrendiğini tatbik etsin ve başkalarına da söylesin, emr-i ma'rûf neh-i münker yapsın!.. O da cihaddır. Emr-i ma'rûf neh-i münker yapmaya devam etsin; onun yaşı yok... Evinde olur, mahallesinde olur, arkadaşları arasında olur; emr-i ma'ruf nehy-i münkere devam etsin!..

Maşaallah, hoşuma gitti, Allah razı olsun...

SORU: Bir insan ilk önce fıkıh bilgisi mi öğrense daha iyi olur, yoksa Kur'an'dan ayet ezberlese mi kazançlı olur?

CEVAP: İlim daha önce gelir tabii de, bu gibi şeylerde benim daima hatırlattığım nokta şu, muhterem kardeşlerim: İyi şeyleri birbirlerine tokuşturtmamak lâzım, onu da onu da yapmak lâzım!.. Deminki arkadaşımızın hani, "Dersime mi çalışayım, dinî bilgileri mi öğreneyim?" diye sorması gibi... Yâhu onu da yap, onu da yap! Mümkün... İlle birisini yapınca, ötekisini yapmamak diye bir şey yok...

Şimdi fıkıh bilgisi önemli... İnsan namaz kılmasını bilmiyorsa, ayet ezberlemesinin ne faydası var?.. Onu öğrenecek. Ama onu öğrenirken, Kur'an'ı ezberlemekten vaz geçse; o da doğru olmaz. Bir taraftan fıkıh bilgisini ilerletsin, hergün bir iki saat onu okusun; hergün bir iki sûre de ezberlesin! İkisini birden yapsın!

Güzel şeyleri birbirleriyle rakip haline getirmeyin, çatıştırtmayın, beraberce yapmağa çalışın!

SORU: Kur'an-ı Kerim ezberlemek konusunda ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Kur'an-ı Kerim ezberlemek, bir kere şahıslara göre değişir. Her şahsın ezberleme kapasite ve kabiliyeti farklıdır.

İkincisi: Ezberleme ciddî bir iştir, konsantre olmak gerekir. Başarılı çalışma vs. kitaplarda deniliyor ki, "Zihninizde bir problem varsa onu halledin, işinizin başına öyle oturun! Yoksa, konsantre olamazsınız." Yâni, o içinden insanı meşgul eder, hafızası kuvvetli olmaz. İnsan yapacağı işe tam konsantre olup kendisini verirse, o zaman başarılı olur.

Aynıştayn --şu meşhur fizikçi-- çalışmaya bir otururmuş, yemeği filân unuturmuş. Uykuyu da unuturmuş. "Üstad gel! Yemek vakti geldi, yemek yiyeceğiz." derlermiş, sofraya gelir otururmuş. Yemek yemeğe başlarmış, bırakmayı da bilemezmiş, "Yeter artık!" dedikleri zaman bırakırmış. "Hadi şimdi uyu!" dedikleri zaman uyurmuş. Neden?.. Kafası adam akıllı meşgul, gecesi gündüzü, aklı fikri fizikte...

Yâni, konsantre olmak lâzım; çaresi odur.

Üçüncüsü: Tasavvufî yönden Risâle-i Kuşeyriyye'de yazar ki, "İnsanın gözü harama bakarsa, takılırsa hafıza zayıflar." Şimdi bu tehlike hepimiz için vardır. Meselâ bana, --dergilerimiz var, çeşitli faaliyetlerimiz var-- aktüaliteyi takib etmem için günlük gazeteler geliyor. Her sayfasında müstehcen haber, müstehcen resim... Yüz kızartıcı... Eve sokulacak şeyler değil yâni... Bunlar insanın hafızasını zayıflatır. Sokağa çıksa nâmahreme baksa, zayıflar.

Şöyle bir hikâye anlatırlar: Şeyh efendi ile müridi yolda gidiyorlarmış. Karşıdan böyle yakışıklı bir delikanlı geliyor. Mürid şeyhine diyor ki: "Şu gelen şahıs ne kadar yakışıklı yâ üstad! Bunu Allah bu kadar güzel yaratmışken, vücudunu bu kadar güzel yaratmışken, acaba ahirette cehenneme atıp cayır cayır yakmağa kıyar mı?.. Vücudu bu kadar güzel, yüzü bu kadar güzel... Acaba bu güzel yüzlü insanı, ahirette cayır cayır yakmağa kıyabilir mi Allah?" deyince, --tabii münâsebetsiz bir soru-- şeyh efendi başka tarafını anlıyor hemen işin... Dönüyor: "Sen onun yüzüne bu kadar dikkatli baktın mı?.. Cezâsını görürsün!.." diyor.

Halbuki bizim tarikatımızda --Nakşî tarikatında-- prensip nedir?.. Nazar ber kadem... Ayağının ucuna bak be adam, etrafa ne bakıyorsun?.. Karşıdan gelen güzelmiş, çirkinmiş, kızmış, erkekmiş; sana ne?.. Sen kendi işinle meşgul ol!..

Allah niye göze kapak yapmış?.. Gerektiğinde kapatılmak için... Niye ağıza dudak yapmış?.. Bazı lafları söylememek için... Ama burnun kulağın kapağı yok da, bunların var... Çok önemli... Çünkü, bundan çok günaha girer insan... Ekseriyetle bu dilinden dolayı günaha girer, bir de baktığından dolayı günaha girer.

Yâni, günahlar hafızayı zayıflatır, takvâ hafızayı kuvvetlendirir; bir... Bir de insanın yaptığı işe kendisini vermesi lâzım!.. Çeşitli işlerle meşgul olduğu zaman, iş uzar. Olmaz değil, olur ama uzar. Konsantre olmak lâzım!..

SORU: Hafızlığa çalışıyorum. Hafızam zayıf, ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Zamanla, devam ettikçe açılır. İlk başta olmuyor gibi olur, sonra hafıza kuvvetlenir.

SORU: Bir arkadaşım, "Sen bir hadis okuduğunda onunla amel edemezsin, tek başına ondan hüküm çıkaramazsın; fıkıh kitaplarına başvurman lâzım!.." dedi. Bu konuda ne buyurursunuz?

CEVAP: Hadis-i şerifler dökümandır. Fıkıh, dökümanların değerlendirilmesidir, hükümdür. Birisi mahkemeye ibraz edilmiş çeşitli vesikadır; ötekisi mahkemenin îlâmıdır, kat'î hükmüdür.

Binâen aleyh, ola ki o hadis-i şerif mensuh ola... Yâni hükmü neshedilmiş ola... Peygamber Efendimiz bir ara buyurmuş ki: "Benden hadis yazmayın!.." Neden?.. Kur'an'la karıştırırlar diye... "Yazmayın!" demiş; tamam, bir müddet yazmamışlar. Sonra demiş ki, "Yazmayın demiştim, şimdi yazabilirsiniz!" O zaman yazmışlar. Şimdi ilki okuyan, ikincisini duymamış bir insan sonucu bilmediği için şaşırabilir.

Sonra, Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

(Küntü neheytüküm an ziyâretil kubûr, fezûrul kubûr) "Ben sizi bir zamanlar kabirleri ziyaret etmeyin diye menetmiştim kabir ziyaretinden... Yasaklamıştım ziyareti... Artık şimdi gidebilirsiniz, müsaade ettim." diyor. Böyle şeyler olabilir.

Demek ki esas itibariyle fıkıh kat'î sonucu söylediği için, fıkhın ahkâmı doğru... Ama hadis kitaplarının yazarları da fıkhı bilen kimseler olarak izah ederek, bilgi vererek sunarlarsa o hadis-i şerifleri, onlarla amel edililir. Meselâ Diyânet'in yayınlamış olduğu Sahih-i Buhârî, açıklamaları olan güzel bir kitaptır.

SORU: Yaz tatillerinde bir kaç senedir, ilkokulu yeni bitirmiş talebelere bir şeyler öğretmeye çalışmaktayım. Köyümüzün imamı var; çocuklarla pek sohbet etmiyor. Ben de artık büyüdüler diye çekiniyorum. Müsaade eder misiniz, tatilde bunu yapmalı mıyım?

CEVAP: Allah razı olsun... Boş durmayıp ilim öğretmek çok uygun bir şeydir. Kız erkek karışık anlaşılan... Mestûre olurlarsa olabilir. Caminin bir köşesinde kız çocukları durur, bir köşesinde erkek çocukları durur. İlim öğretir, hayırlı bir faaliyet yapmış olur.

SORU: Herhangi bir meseleyi öğrenmek için Kur'an-ı Kerim'den sayfa açmak doğru mudur?

CEVAP: Olmaz, doğru değil!.. Müslümanın bir meseleyi kararlaştırması için pırıl pırıl ilim var... İlkönce ilim erbabına soracak!..

(Fes'elû ehlez zikri in küntüm lâ ta'lemûn) "Bilmiyorsanız, bilen insanlara, ilim erbabına sorun!" diyor Kur'an-ı Kerim...

İlkönce meseleyi, gideceksin soracaksın, "Hocam, bu hususta hüküm nedir?" diye... Allah'ın emri varsa, o da size bildirecek, mesele kalmayacak. Meselâ;

--Hocam, acaba ben içki içebilir miyim?

--Hocam ben acaba içki satabilir miyim?

Bir sor bakalım, o onun cevabını verir. İlkönce cevap ilimledir.

İlimden cevabını bulamazsa insan, meselâ;

--Ticaret yapacağım; acaba bakkal dükkânı mı açsam, manifatura dükkânı mı açsam?

Veyahut;

--Üç tane namzet var; ona mı, ona mı, ona mı?..

Bu gibi şeylerde istihâre yapılır. Abdest alırsın, istihare namazı kılarsın, elini açarsın, dua edersin: "Yâ Rabbi, sen bana hayırlısını göster!" dersin. Ama iştişâre; yâni müşavere etmek, istihareden önce gelir. İstihareye lüzum kalmadan, müşavere ile hallettiğin şeyi, istihareye bırakmak doğru olmaz!.. Çünkü, ilim önemlidir.

--Ya ilim adamı hata ediyorsa?..

--İlim adamının hatası bile sevaptır. Müctehid, ictihadında yanılsa bile sevap kazanır. Sen de onun ilmine hürmet ettiğin için, doğruyu bulmak için ona sorduğundan yine sevap alırsın.

O bakımdan ilmi ayaklar altına alıp da, işi hayallere, vehimlere bağlamayalım!.. İlkönce ilme, alime; ondan sonra istişareye, ondan sonra istihareye bırakırsınız. Ondan sonra artık bir şey çıkar tabii, insanın karşısına...

SORU: Fakültede bir hoca, İslâm'ın sadece erkeklerin ilim öğrenmesine müsaade ettiğini, kadınların bundan mahrum bırakıldığını; ilimle ilgili hadislerde kadın ibaresinin bulunmadığını söyledi. Ayrıca, İslâm tarihinde kadınların ilim öğrenmesini yasaklayan misaller olduğunu söyledi. Bu konuda ne dersiniz?

CEVAP: Yalan söylemiş, yanlış söylemiş; öyle değil!..

(Talebül ilmi faridatün alâ külli müslimin ve müslimetin) "İlim taleb etmek, kadın ve erkek bütün müslümanlara farzdır." Herkesin bildiği bir hadis-i şeriftir. Sonra Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinde hem müennes hem müzekker sîgali bazı emirler vardır.

Peygamber Efendimiz'in mübarek zevcesi Hazret-i Aişe Validemiz'den başlayarak en büyük alimler yetişegelmiştir. Hazret-i Aişe Validemiz bayağı alim ve fakih bir kimsedir. Kadın alimlerin en başta gelen misâlidir.

İslâm tarihinde kadın kadılar vardır. Kadın olduğu halde, fıkıhta fetva verecek kimseler vardır. Peygamber Efendimiz, kendi zevcelerine Kur'an-ı Kerim'i öğrettirmiştir.

Onun için, bu bilgi yanlıştır, eksiktir veya kasıtlıdır. İslâm, kadın erkek ayırımı yapmaksızın herkesin ilim öğrenmesini emrediyor, tavsiye ediyor. Hattâ ilmihal bilgileri, her müslümanın mutlaka bilmesi gereken şeylerdir, farzdır. Onları bilmezse ibadetini yapamayacağı için, kadına da namaz kılmak gerektiğinden, kadına da zekât vermek gerektiğinden, kadınların da öğrenmesi lâzımdır.

Herhalde müsteşrikleri filân okuyorlar, yalan yanlış şeyler söylüyorlar. Veyahut İslâm'ı yarım biliyorlar. Yarım hoca insanı dinden eder ya, işte üniversite hocalarının bir kısmı böyle... Ben de üniversite hocasıyım, bir kısmı diyorum, hepsi demiyorum. Dini güzel öğrendikleri zaman, hadis-i şerifleri okudukları zaman; hadis kitaplarının indekslerine bakarlarsa görecekler, dedikleri doğru değildir, yanlıştır.

SORU: "İlim Çin'de de olsa, gidip alınız!" diye bir hadis-i şerif var mı?..Varsa, burada kasdedilen hangi ilimdir, açıklar mısınız?

CEVAP: Böyle bir hadis-i şerif var ve bu rivayet hakkında çeşitli görüşler var... Hadis alimleri bir takım araştırmalar yapmışlar ve rivâyet yönünden zayıf bulmuşlardır. Ama, mânâ yönünden öbür hadis-i şeriflerin gösterdiği ana istikamete uygundur. Yâni ilim nerede olursa olsun alınır.

İlim bilmek demektir. Her şeyin bilgisi onun ilmidir.

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır?

Bunlar da Yunus'un mısraları...

Her şeyin bir ilmi vardır. Marangozun ilmi, ağacı güzel işlemektir O bakımdan bu ibarede ilim sözü mutlak bilgi mânâsıyla değil, geniş mânâsıyla kullanılmıştır.

Bilgi nerede olursa olsun, insan o bilgiyi elde etmek için oraya seyahat edebilir. Gayr-i müslim bir hocadan okuyabilir. Gayr-i müslim bir diyara gidip, oradan o bilgileri alabilir. İslâm fıkhının hükmü budur. Burdaki ilim bizim tebcîl ettiğimiz yüksek ilim mânâsına değildir, genel bilgi mânâsınadır.

İlimler ikiye ayrılır:

1. Alet ilimleri

2. Yüksek ilimler

Yüksek ilimler, İslâm ile ilgili ilimlerdir. Öteki ilimler, alet ilimleri; Arapça, Farsça, nahiv, edebiyat, belâğat, bedi', beyan, tarih, coğrafya, fizik, kimya... vs. Bunlar da ilimdir. İslâm bunlara ilim değildir demiyor. Ama, ilimlerin taksimatında fazîlet dereceleri farklıdır. En yüksek ilim, konusu itibâriyle en şerefli olduğu için ma'rifetullah, Allah'ı bilme ilmidir. Ama, öteki ilimler de ilimdir.

SORU: Gençlere ne gibi çalışmalarda bulunmalarını tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bir kere gençlerin İslâm'ı iyi öğrenmesi lâzım!.. Farzları, sünnetleri iyi öğrenmesi lâzım!.. Farzlara, sünnetlere, dinin ahkâmına hürmet edilmesini öğrenmesini lâzım!..

Dini bilmeyen insan, cihadı da berbad edebilir, yanlış iş yapabilir. İyi müslüman olması lâzım! Kendi başına olunca belki hatalı işler yapabilir diye, iyi insanlarla bütünleşerek çalışması lâzım!..

SORU: Bize en uygun olan tefsir ve fıkıh kitabını tavsiye eder misiniz?

CEVAP: Tabii, çok kitaplar var... Benim çok beğendiklerimden bir tanesi merhum Said Havvâ'nın tefsiri... Çok güzel anlatmış, mekânı cennet olsun...

Fıkıh kitabı olarak yeni kitaplar içinde Selâmet Yolları (Bülûğul Meram) güzel bir fıkıh kitabıdır. Fikri Yavuz Hocaefendi'nin Muamelâtlı İslâm Fıkhı ve Hukuku güzel bir fıkıh kitabıdır. Ömer Nasuhî Hocamız'ın kitabı güzel bir kitaptır. Artık bir tanesini seçersiniz.

Eski kitaplardan El-İhtiyâr çok seviliyor, okunuyor. Mültekâ el-Ebhûr vardır, Hidâye vardır... Daha başka kitaplar vardır. Kişilerin bilgi seviyesine göre çeşitli kitaplar tavsiye edilebilir.

SORU: Allah-u Teâlâ Hazretleri, Fâtır Sûresi, 28. ayette:

(İnnemâ yahşallàhe min ibâdihil ulemâ') "Allah'tan ancak alim olan kulları korkarlar." buyurmuş. Bunu açıklar mısınız?

CEVAP: İnsanın dünyayı tanıması, dini anlaması, ahireti anlaması, cenneti tanıması, cehennemi tanıması hep bilgiye dayandığından, herkesin ilme gayret etmesi gerekiyor. O bilgiler olmadan insanın kavrayışı eksik oluyor. Cenneti bilmiyor ki, rağbet etsin... Cehennemin şiddetini okumamış ki, durumun ne kadar kötü olduğunu bilsin ve ondan korksun... Dini konularda bilgisi zayıf; ayet bilmez, hadis bilmez. O zaman, (Elcâhilü cesûrun) cahil cesur olduğu için, yalan yanlış işleri yapıyor. "Allah affeder!" diyor.

"Allah bu gibi durumlarda affetmez, cezâsı şöyle şiddetlidir. Bak, şu kavmi şöyle helâk etmiş, bu kavmi böyle helâk etmiş..." diyecek ki, korkması mümkün olsun. O bakımdan, Allah'tan ancak ilmi olanlar korkar.

SORU: Evliyâullahın hepsi alim midir? Alim olan her kişi evliyâullah mıdır?

CEVAP: Evliyâullahın hepsi mektep medresede okumuş, mürekkep yalamış değildir. Kimisi Allah-u Teâlâ tarafından yine bilgilendirilmiştir ama, mektep yoluyla değil, Allah'ın özel lütuflarıyla yetişmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz de hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

(Eddebenî rabbî ve ahsene te'dîbî) "Beni Rabbim terbiye eyledi ve çok güzel yaptı terbiyemi..." Hakîkaten Peygamber Efendimiz üniversitede ve sâirede okumadı ama, en güzel şekilde Allah onu yetiştirdi.

Demek ki, netice itibariyle bilgili bir kimse yapar onu ama, bu ille mektepten diploma almak tarzında olmaz. Neticede arif olur, uyanık olur, bilgili olur, çoban da olsa... Çünkü, Allah bildirince bir çok şeyleri bilir.

Her alim evliyaullah olamaz! Kuru alim olur, zâhir alimi olur, zâhir ilmini bilir... Ezberi vardır, bilgisi vardır ama, ahlâkı, kalbi gönlü geridir. O bakımdan, evliyâullah olamaz. Bilginin çokluğu insanı evliyâ mertebesine yükseltmez. Kalbin temizliği ve sâfîliği, ibadetlerdeki ihlâsı ile insan yükselir. İhlâsı yoksa, olmaz!

Dünya için ilim öğrenmişse, mâneviyâtın bir koklamını koklayamaz. Allah rızâsı için ilim öğrenmişse, Allah alime evliyâlık yolunu da açar. Ama her alim evliya olamaz. Çoğu yanlış yollara da sapıyor. Çünkü ilim bazı kimselere de kibir verir, mütekebbir olur. O zaman, Allah'ın hiç sevmediği bir insan olur. Tamamen sapık bir insan olur. Olmadık laflar söylemeğe başlar, iyice sapıtır.

SORU: Tasavvufta bilgi kaynağı sezgilerdir. Meşhur mutasavvıflar bunu ifade ediyor. Eğer böyle ise; yâni, sezgilerle ulaşılan batınî alem, mânâ aleminin bilgisi ile Kur'an ve sünnete dayanan rivâyet ilminin çatışması ehl-i sünnet tarikatları için de geçerli midir? Geçerli değilse, ehl-i sünnet tasavvufunun kelam-fıkıh-hadis ekolünden farkı nedir?

CEVAP: Bilginin kaynağı hakkında İmam-ı Gazâlî'nin İhyâ'sında güzel bilgi veriliyor; ordan okuyabilirsiniz.

Bilginin kaynaklarından bir tanesi keşif yoludur. Sezgi sözü bu mânâyı tam olarak ifade etmeye yetmiyor. İnsan bir şeyi seziyor. Şimdi ben dışarıda bir şey olacak gibi sezdim. Bu tasavvufî bir şey değil... At da meselâ, zelzele olacağını seziyor. Kuşlar da ormandan kaçıyor, yanardağ patlayacak filân diye seziyor. Bu tasavvufî bir sezgi değil...

Keşif ilmi, sezgiden başka bir şey... O Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne ermekden hâsıl olan bir müşâhede, başkasının görmediği şeyi gönül gözüyle görme meselesidir. Bunda Kur'an ve hadisle bir çatışma yoktur. Sırf sezgiye kalmış bir şey, Kur'an-ı Kerim'le de çatışır, her şeyle de çatışır.

Geçenlerde Denizli'den bir arkadaş anlattı bana... Orda birisi: "Allah'la konuştum. 'Sabah namazını kılmayabilirsiniz!' dedi bana..." diyormuş. Böyle bir sezginin, böyle bir ilhamın, böyle bir konuşmanın hakîkatle ilgisi yok...

Gerçekten bir kişinin gönül gözü açılmışsa, bazı şeyleri görüyor ve biliyor. Bunun böyle olduğuna ben şahidim. İnsan olacağı bile bilebiliyor yâni... Olabilir. Ama böyle bir insan, ancak Allah'ın sevgili kulu olduğu zaman, böyle bir makama eriyor. Allah'ın sevgili kulu da Allah'ın kelâmına, Rasûlüne ters düşmüyor. Böyle bir şey bahis konusu değil...

SORU: Mezhebi reddedenlerin durumu ve fıkhî hükmü nedir?

Mezhebleri reddeden de fıkıh ilmini bilmiyor demektir. Fıkıh mezheblerindeki ihtilâfı anlatan bir kitap var, güzel bir kitap... Onu okusun!

Mutlaka insanlar arasında fikir farkı olur. beş kardeşin beşi bir olmaz, beş parmağın beşi bir olmadığı gibi... Onun için, ihtilâfların bir kısmı Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin anlaşılmasıyla ilgilidir. Bir kısmı hadis-i şeriflerin anlaşılması ve yorumuyla ilgilidir. Bir kısmı başka prensiplerle ilgilidir. Bu kanaatler mezhebleri teşkil etmiştir. Bilimsel bir olaydır. Bunu reddeden cahilliğini isbat etmiş olur.

Mezhebi reddedince ne yapacak? Bir yola gidecek. O zaman kendisi bir mezheb kurmuş olur, yeni yol açmış olur. Tabii, ötekiler kadar alim olmadığından, hatâ eder. Allah islah eylesin...

SORU: Kafamıza takılan bir sorunun cevabını ilmihalde bulamazsak, nasıl davranmalıyız? Kendimiz kıyas yaparak karar verebilir miyiz?

CEVAP: Veremezsiniz! Çünkü, kendi reyiyle fetvâ vermek çok veballidir, çok günahtır ve çok da tehlikelidir. Müftülere sormak lâzım!.. Müftülerin takvâ ehli, bilgili olanlarına sormak lâzım!.

SORU: Hiç bir şey bilmez oldum, hatırlayamıyorum. Benim için dua eder misiniz?

CEVAP: Bir insanın hafızasının zayıflamasının bir sebebi günahlardır, haramlardır. İnsan haramlara baktı mı, hafızası zayıflar. Belirgin vasfı budur. Harama bakmak hafızayı zayıflatır. O bakımdan haramlara bakmamak lâzım!..

Haramlara bakmayan babayiğit var mı?.. Çok az!.. Televizyon seyrediyor musunuz?.. Ediyoruz. Tamam, yandınız. Çünkü, televizyonda şarkıcı var, televizyonda dansöz var, televizyonda film var... Televizyonda --affedersiniz-- aile hayatının sahneleri var... Televizyonda her şey var... Evin içine her şey giriyor. Evin içi meyhane oluyor, evin içi umumhane oluyor... Evin içi kumarhane oluyor... Evin içi her şey oluyor.

Onun için insanın hafızası da gider, feyzi de gider... Allah saklasın, imanı da gidebilir. Allah bizi korusun... Vakit de telef olmasın diye, mümkünse eve sokmamak en iyisidir. Vakti kitap okuyarak geçirmek, gençleri hayırlı ilimli meşguliyetlerle meşgul etmek daha iyidir. Onu yapabilirse, kurtulur. Onu yapamadığı zaman, hafızam zayıf der, feyzim gelmiyor der, şu der, bu der...

3 yorum:

  1. aklıma çok kötü şeyler geliyo istemeden oluyo,elimde değil ama hiç dil ile söylemedim yine de günahı olur mu bunlar yüzünden Allah beni cezalandırır diye korkuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır dil ole söylemedikçe olmazz ben lise 2 sınıfım bu benim başıma geldi yani en ufak ayrıntısına inmeye çalıştım aklına her türlü kötülük gelmesi imanındandır ayrıca bu hadis bilhin olsun dil ile söylemedikçe olnaz hatta benum aklıma dinden çıkaracak kelimeler sözcükler cümleler hatta ve hatta resimler bile geliyodu bu yüzden vesvesedir vesvese imanın kuvvetindendir hadis ALLAH YARDIMCIN OLSUN HER İKİ CUHANDA YARDIM ETSİN ALLAH EMANET OL...

      Sil
    2. Hayır dil ole söylemedikçe olmazz ben lise 2 sınıfım bu benim başıma geldi yani en ufak ayrıntısına inmeye çalıştım aklına her türlü kötülük gelmesi imanındandır ayrıca bu hadis bilhin olsun dil ile söylemedikçe olnaz hatta benum aklıma dinden çıkaracak kelimeler sözcükler cümleler hatta ve hatta resimler bile geliyodu bu yüzden vesvesedir vesvese imanın kuvvetindendir hadis ALLAH YARDIMCIN OLSUN HER İKİ CUHANDA YARDIM ETSİN ALLAH EMANET OL...

      Sil