19 Aralık 2011 Pazartesi

KUR'AN-I KERİM



SORU: Kur'an-ı Kerim ölülerin ruhlarına hediye edilebilir mi, sevabı onlara ulaşır mı? Yoksa, Kur'an dirilere mi inmiştir?

CEVAP: Evet, Kur'an dirilere inmiştir amma, Kur'an-ı Kerim'in sevabı ölülere de bağışlanabilir. Neden?.. Peygamber (SAS) Efendimiz'e sordu birisi, dedi ki:

"--Yâ Rasûlallah! Annem benden bir çeşme istemedi. Ben o istemediği halde bir çeşme yaptırsam, yaptırdığım çeşmenin sevabını anneme bağışlasam, gider mi sevabı?.."

Peygamber Efendimiz de:

"--Gider." dedi.

O da annesinin hayrına çeşme yaptırdı, üstüne de annesinin ismini yazdırdı.

Demek ki, ahiretteki bir insana gönderilebiliyor. Kur'an-ı kerim okumanın da sevabı vardır, onun sevabı da gönderilebilir. Tabii asıl maksat, bizim okuyup Allah'ın sevgili kulu olmamızdır.

SORU: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali abdestsiz okunabilir mi? Okunursa feyz ü bereketi ne kadar olur? Radikal arkadaşlar, "Abdestsiz okunur!" diye telkinde bulunuyorlar.

CEVAP: Radikal arkadaşlar fakih değildir. Bu iş radikallikle, kendi kafasından hüküm vermekle hiç olmaz. Dînî emirlerin bir ciddiyeti vardır.

Hazret-i Ömer bu hususta diyor ki: "Eğer ben aklımla, mantığımı yürüterek meshetmek düşünseydim, ayağımın üstünü değil altını meshederdim. Çünkü, tozlanan altıdır. Ama Peygamber Efendimiz üstünü meshetmeyi tarif etmiş; o tarzda yapılıyor."

Dînî ahkâmda, hele fakih olmayan bir insanın ictihada kalkması çok büyük edepsizliktir. Hatta alimin birisi diyor:

(Men tefakkaha bigayri fıkhin fehüve hımârun) "Fıkıh bilgisi olmadan ahkâm kesmeğe kalkan eşektir." diyor. Öyle şey olmaz! Din oyuncak değildir. İlmihali açsın; büyükler ne demişse ona göre hareket etsin herkes...

Ömer Nasuhî Hocamız diyor ki: "Meal bile olsa, abdestsiz tutulmaz!" Dînî kitaplara hürmet edilmesi lâzım!.. İçinde ayet hadis bulunan kitapların abdestli tutulması lâzım!.. Tarikat da bir insanın abdestli gezmesini tavsiye ediyor.

(Lâ yemessehû illel mutahherûn) "Bu Kur'an-ı Kerim'e temiz olmayanlar el süremezler!" diye ayet-i kerime var... Gerçi bu ayet-i kerimenin çeşitli tefsirleri olabilir ama, fıkıh alimlerimiz abdestsiz tutulamayacağı kanaatine varmışlar.

Ötekisine ne oluyor?.. Arapça bilmez, Kur'an-ı Kerim'i bilmez, tefsir bilmez, hadis bilmez; radikal İslâm'cı... Ben öyle çok radikal İslâmcı kimseleri biliyorum. Olmaz böyle şey, bu iş oyuncak değildir. Din ilmi hiç oyuncak değildir. "Kendi re'yi ile Kur'an-ı Kerim'i tefsir eden, cehennemde yerini hazırlasın!" diye hadis-i şerif var... Kendi fikriyle olmaz bu işler... Bir şer'î delile, fıkhî bir mezhebe dayanması lâzımdır ictihadın... Bu da, bu işi bilen aklıbaşında insanların işidir.

Bizim Mehmed Emin Er Hoca, Mısır'a uğramış. Kendisi fakih... Orda alimlerle sohbet etmiş. Diyor ki: "Orda mesele soruyoruz, 'Kanaatiniz nedir?' diye... 'Şöyledir.' diye atıyorlar." diyor. Yâni, delil getirmeyi gerekli görmüyor. Adam düşünüyor kafasından, "Şöyledir." diyor. Bizim radikaller de öyle...

Bak, ömrünü fıkıh ilmine vermiş olan Mehmed Emin Er Hoca, ayıplıyor. "Delilsiz konuşuyorlar. 'Peki niçin?..' diyorum; sebep söyleyemiyorlar." diyor. Sebep söylenmeden olmaz ki!.. Kaynak gösterilecek, ayet ve hadisten mesned gösterilecek. O olmadan olmaz.

SORU: Kasetten Kur'an dinlemek caiz mi?..

CEVAP: Caizdir. Dinlersin, nasıl telâffuz ettiğini öğrenirsin. Öyle hafızlar biliyorum ki, hafızlığa çalışıyor; kendisi sayfası okuyor, bir taraftan teyipten dinliyor. Yine okuyor, yine teyipten dinliyor... Böylece iyi telâffuz eden bir ağızdan Kur'an-ı Kerim'in telâffuzunu öğrenmiş oluyor. Faydası vardır, tavsiye ederiz.

İyi bir hafızın, çok üstad olduğu mâlûm ve müsellem olan bir kimsenin kasetlerini alın, dinleyin!.. Güzel öğrenin, güzel okuyun!..

SORU: Duvarında ayet asılı bir odada ayak uzatmak veya uyumak uygun mudur?

CEVAP: Çok büyük bir mahzuru yok!.. Biz burda edebimizden böyle şeyleri yapmıyoruz ama, Suud'da adamlar başının altına Kur'an-ı kerim'i koyup yatıyorlar bile... Öyle yapmak câiz değil tabii...

Osman-ı Gazi Hazretleri Şeyh Edebâli Hazretleri'nin evine gittiği zaman, duvarda asılı bir şey görmüş. "Bu nedir?" demiş. "Kur'an-ı Kerim..." demişler. O da hürmetinden sabaha kadar ayakta durmuş. Tabii, biz bu edeble, Osmanlı terbiyesiyle yetişmişiz yâni...

SORU: Kur'an okurken, zikir yaparken bir türlü gözümden yaş gelmiyor; ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bunun olması için bazı şartların yerine getirilmesi lâzım!.. Meselâ, oruçlu iken rikkatlidir insan... Oruç tutuyorsunuz, ikindi de gayet rikkatlenirsiniz. Çünkü mide boşaldı, kalb feyizlendi; o zaman göz de rikkatlenir.

Tok karınla, binbir meşgale ile, ağırlıkla o duygular o kadar incelmiyor; o bakımdan olmuyor. Allah yardımcı olsun, güzel haller nasîb eylesin...

Allah isteyene, istediğini verir. Ben kendim hayatımda şahidim ki, Allah kullarına neyi isterlerse veriyor, her istediğini veriyor. Siz Amerika'yı fethetmeyi isteyin, Amerika'yı fethi de verir Allah... Ama, istemiyor kimse... Çalışmıyor, gayret etmiyor, vazifesini yapmıyor; ondan olmuyor.

SORU: Yalnız Kur'an-ı Kerim'in mealini esas alarak hüküm vermek, ne derece doğrudur?

CEVAP: Son derece yanlıştır. Kur'an-ı Kerim'in mealinden hüküm çıkmaz. Çünkü, Kur'an-ı Kerim'den hüküm çıkartacak babayiğit yoktur. Kur'an-ı Kerim'in açıklaması mahiyetinde hadis-i şerifler vardır; alimlerin, fakihlerin beyanları vardır. Kur'an-ı Kerim'in mânâları incedir. Kur'an-ı Kerim'in esrârı çoktur. Kur'an-ı Kerim'in ifadesi vecizdir. Oradan ahkâm çıkartmak için, İmam-ı Azam gibi olmak lâzım, İmâm-ı Şâfiî gibi olmak lâzım!..

Mealden ahkâm çıkartan kimse, çıkartırsa da yanlış olur. Çünkü, o konudaki hadis-i şerifleri de bilmesi lâzım gelir. Çok yanlış bir şey yapar. "Kur'an-ı Kerim'i kendi re'yiyle te'vile, tefsire kalkan, cehennemdeki yerini hazırlasın!" diye hadis-i şerif vardır.

Kur'an-ı Kerim oyuncak değildir. Kur'an-ı Kerim'deki hatâ başka şeye benzemez. Elektrik şebekesi yapan insan, yüksek voltajla çalışan usta, elektriği bağlarken yanlış bir şey yapsa, iki tarafı tutsa, elektrik hatâyı affeder mi?.. Affetmez; çarpılır, kömür olur. Kartal bile uçarken, bir kanadı oraya değiyor, bir kanadı öbür tarafa değiyor; çarpılıp aşağıya düşüyor. Neden?.. Elektriğin şakası yoktur, oyuncak değildir.

Kur'an-ı Kerim'in hiç şakası yoktur!.. Kur'an-ı Kerim çocuk oyuncağı değildir. Zibidilerin oyuncağı da değildir. Kur'an-ı Kerim, çok büyük alimlerin üzerinde konuşabileceği bir şeydir. Öyle mealcilikle, yarım yamalak bilgi ile bu iş olmaz; müctehid olmak lâzım!..

Müctehid olmadan, öyle Kur'an-ı Kerim'i okuyacak da, anlayacak... Sen gel bakalım, ben sana Kur'an-ı Kerim'i harekesiz yazayım, harekesiz doğru okuyabilecekmisin bakalım?.. Kur'an-ı Kerim'i harekesi olmadan doğru okuyamayan bir insan, Kur'an-ı Kerim üzerinde hiç konuşmağa kalkmasın, haddini bilsin!.. Okuyabilecek misin doğru düzgün?..

Ben nice insanlar gördüm, üniversitede doçentlik imtihanına girdiler tefsir kürsüsünde; önünde yazılı Kur'an-ı Kerim ayetlerini, harekesiz doğru düzgün okuyamıyorlar. Öyle profesörlükle, doçentlikle de olacak değil, bayağı büyüktür bu iş... Ateşle oynuyorlar. Yanlış bir hüküm verirsin, kendini de mahvedersin, başkasını da...

"Allah-u Teâlâ Hazretleri insanlara ilmi verdikten sonra, çekip almaz; alimleri alır, geriye cahiller kalır." buyuruyor Peygamber Efendimiz... İmam Buhârî'nin Sahih-i Buhârî'sinde vardır bu hadis-i şerif... "Millet de onları adam sanar, mesele sorar. Onlar da kafalarından cevap verirler. Hem kendileri dalâlete düşerler, hem de kendilerine soru soranları dalâlete düşürürler." diyor.

Onun için, din ahkâmı şakaya gelmez! Bu işin şakası yoktur. Meal ile iş olmaz!.. Meal ile iş olmadığı gibi, derin Arapça bilgisi olacak, tefsirleri okuyacak, hadisleri okuyacak... O da yetmez; o konudaki bütün ahkâmı inceleyecek. Yine de edeple, hürmetle konuşacak, "Allahu a'lem bis savab" diyecek.

SORU: Hangi tefsiri okumamızı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Ben Said Havva'nın El-Esas fit Tefsir'ini beğendim. O okunabilir. Ayrıca İbn-i Kesir'in Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri isimli kitabı okunabilir.

SORU: Hangi tefsir kitaplarını okumamızı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Elmalılı'nın tefsirini okuyun! Kendisi büyük bir alimdir. Tefsiri, selâhiyetle yazılmış güzel bir tefsir kitabıdır.

Eğer Arapçasından okuyabilirseniz Kurtubî Tefsiri'ni tavsiye ederim. Çok geniş, çok metodlu, çok sağlam malzeme ihtivâ eden bir tefsirdir.

İbn-i Kesîr'in tefsirini tercüme ettiler ama, çok ilâveler koymuşlar. Bazı yerleri sıkıcı... Almış jeoloji kitabından; ayet-i kerimede arzdan bahsediyor diye jeoloji kitabının sekiz sayfa, on sayfa mâlûmatını yazmış. İbn-i Kesîr yazmadı ki bunu; sen İbn-i Kesîr Tefsiri'ni tercüme ediyorsun, ne diye bunu koyuyorsun?.. "Bak filânca yerde!" diyecek yerde, oraya bakması zahmet olmasın diye jeoloji kitabının, biyoloji kitabının malzemesini araya eklemiş. Tabii o zaman İbn-i Kesîr Tefsiri olmuyor, İbn-i Kesîr Tefsiri'nden mülhem olarak yazdığımız bizim tefsirimiz demek oluyor.

İbn-i Kesîr'in tefsiri hadislerle ayetleri izah eden, metod olarak hadisleri tefsirde kullanan güzel bir tefsirdir. Onun da açık seçik bir Türkçe ile yazılmış tercümesi var... O da bulunabilir, okunabilir.

SORU: Bazı kimseler Kur'an'ı makamla; rast, sabâ, hicaz makamlarıyla okuyorlar. Bu makamlar mûsikî makamları değil midir, caiz olur mu?..

CEVAP: İnsan bilse de bilmese de, bir kıraat tutturdu mu, o bir makama girer.

(Ve rettilil kur'âne tertîlâ) buyrulmuş; Kur'an'ı tertil ile, makam ile okumak lâzımdır.

(Zeyyinül kur'âne biasvâtiküm) "Kıraatinizi güzel sesinizle zînetlendirin de, tesirli olsun!" buyrulmuş. Onun için Kur'an-ı Kerim'i böyle bir ahenk ile okumak lâzım. Düz, konuşur gibi, hitab eder gibi bir tarzda değil de; ilâhî okur gibi, --tabiri caizse-- melodi ile, makam ile okumak vardır. Peygamber Efendimiz'in emridir.

Bunu ustalar şu makamdan okuyabiliyor, bu makamdan okuyabiliyor; mûsikî niyetine okumuyorlar. Uygun olanı Arap lâhnine uygun olarak okumaktır ama, ötekiler de câizdir.

KUL HAKLARI



SORU: Kul hakkı olup da ödeyemeyenler ne yapmalı?

CEVAP: Biliyorsa, götürüp verecek. Bilmediği kimselerse, onların namına hayır hasenât yapacak; "Ya Rabbi, ben onları bulamadım, ödemeyedim. Onların namına bunu yapıyorum; kabul eyle, affeyle..." diyecek. "Hac yapıldığı zaman, böyle kul hakları da ödenir." diye müjdeler vardır.

SORU: Akrabası tarafından haksızlığa ve zarara uğratılan kimsenin tavrı ne olmalıdır?

CEVAP: İster müslüman olsun, isten akraba olsun, ister yakın olsun, ister uzak olsun, ister tanıdğı kimse olsun, ister tanımadığı kimse olsun, kulun hakkını bir başkasının yemesi İslâm'da yok!.. Yasak, haram; böyle bir şey mümkün değil... Kim yaparsa yapsın; hakkı alınan kimse, hakkını istemeğe lâyıktır, hakkını ister. İfade eder, "Bak, sen bunu almışsın, bunu bana ver!" der ve hukukunu korumak için her türlü adlî yollara müracaat eder.

İslâm'da başkasının hakkını almak haramdır. Böyle yapan kimse, çok büyük günaha girmiştir. "Birisinin arazisini gasb eden bir kimse, bir karış bile yer almışsa, o kadar cehennemden yer almıştır. Aldığı araziler boynuna ateş olarak geçirilecek!" diye hadis-i şeriflerde geçmektedir. Mal da öyledir.

Bir kimsenin rızası olmadan, onun arazisinden bir taraftan öbür tarafa bile geçilmez!.. İslâm'da kul hakları bu kadar önemlidir.

--Bir kul tevbe etse, kul hakları ödenir mi?..

--Ödenmez!.. Kul hakkının ödenmesinin şekli, onun gidip hakkını hak sahibine vermesidir. Başka türlü çaresi yoktur. "Ben ondan almıştım ama, şimdi ona götürmeğe utanıyorum. Burdan tevbe ederim, kurtulurum!" sanmasın kimse... Böyle bir şey yoktur. Gidecek, hakkı verecek ve helâllaşecek; ondan sonra kurtulacak...

SORU: Bir şirkette çalışıyorum. Vakit namazlarının bir bölümü, zaman zaman şirketin mesâi vakti içine denk geliyor. Namaza ve derslere zaman ayırınca şirketle aramda bir kul hakkı meydana geliyor mu? Ne şekilde hareket etmem lâzım?

CEVAP: Namaz için bir kul hakkı teşekkül etmez. Çünkü, namaz Allah'ın emridir; tutması, o emri yerine getirmesi lâzım gelir.

Dersler için ayırdığı zaman kadar, ücret almadan mesâi yapmak sûretiyle hakkını helâl ettirebilir. Aksi takdirde ötekisinin hakkı geçer.

SORU: Geçenlerde bir trafik kazasında kardeşimi kaybettim. Kazanın husûlünde şoförün hatalı olduğu tesbit edildi, şoför de kabul etti. Şoförün maddî durumu vasat... Bu durumda maddî ve mânevî tazminat davası açmak câiz midir? Bir de dava açılmaması halinde iki milyon teklif ediyor; ne yapmam lâzım?

CEVAP: Bu gibi durumlarda; yâni kaza olmuştur ve birisi birisinin ölümüne sebep olmuştur, diyet lâzım gelir. Bir müslüman bir müslümanı hata yoluyla öldürmüşse, onun ailesine ve mirasçılarına diyet vermesi lâzımdır. Bu o ailenin hakkıdır ve bunu almak için dava edebilirler.

Bu da böyle iki milyon kadar değildir, fazla bir miktardadır. Can gitmiş oluyor, iki milyondan fazla olması lâzım!..

Şurdan biliyorum ki, bazı kardeşlerimizle Mekke'den Medine'ye gidiyorduk. Bizim kardeşlerimizden bir tanesi arabasını, yanından bir kamyon fazla gürültüyle geçerken fazla sağa kaydırmış. Yalpalattırdı, araba devrildi, kaza oldu. Kardeşlerimiz sağ çıktılar içinden... Bir tanesi, bir iki saat sonra beyin kanamasından öldü.

Suud hükümeti 60-70 milyon paralar çıkarttı. Deviren kardeşimize ceza geldi. Onlar da bu kadar parayı nerden bulacaklarını şaşırdılar. Çeşitli yerlerden yardımlar sağlandı da, o tazminat ödenmeye çalışıldı. Bu Türkiye'de bilinmiyor.

Allah'ın hükmü, İslâm'ın hükmü, böyle mağdur durumda olan kimselere tazminat verilmesidir. Bu hususta Fikri Yavuz'un, "İslâm Fıkhı ve Hukuku" diye bir kitabı vardır. Orda kazalarla ilgili bir bölüm vardır. O bölümü okurlarsa, kardeşlerimiz daha fazla bilgi edinebilirler.

Zâten şoför haksızmış da; ölen kimse haksız bile olsa, bu diyet meselesi İslâm'da caridir. Bu diyeti, öldürülen kimsenin ailesine, ölüme sebebiyet veren kimselerin vermesi lâzımdır. Vermezse, borcunu yerine getirmemiş olur. Bu husus böyledir, ona göre hareket etsinler!

SORU: Komşu ile geçinemiyoruz, konuşmuyoruz, günah konuşuyoruz. Malımız müşterek, bırakıp gidemiyorum. Çıkmaz içindeyim, ne yapayım?

CEVAP: Allah için sabredecek ve komşusuna iyilik edecek. Komşusu çok hizmet etmeğe, hürmet etmeğe, iyilik etmeğe lâyık en yakın kimsedir. Peygamber Efendimiz, komşu haklarına çok itibar etmiştir. Peygamber Efendimiz'in hatırı için kendi duygularını bastıracak, komşusuna iyi muamele edecek. Kötülüğe iyilikle mukabele edecek, müslümanlığın güzelliğini göstermeğe çalışacak!..

Allah yardımcı olsun...

SORU: Yolda çivi, odun, kömür parçası bulunduğunda alınırsa haram olur mu, almamak mı daha iyidir?

CEVAP: Bizim olmayan bir şeyi almamağa alışmalıyız bir kere... Bizim değil, ne diye alıyoruz?.. Almamak, başkasının malını kullanmamak esastır. Başkasının tarlasından, bahçesinden bile izni olmadan geçmemek gerekiyor.

Sahibinin bulduğu zaman geri alacağı şeyleri almak caiz olmaz!.. Gelse, bulsa; onu alacak sahibi, istifade edecek... Onları almak doğru olmaz! Küçük de olsa, büyük de olsa onlardan sakınmak gerekir. Almamak daha iyidir.

KIYÂMET ALÂMETLERİ



SORU: 1997 senesinde iki ramazan bir seneye geliyormuş, kıyametin büyük alâmetlerindenmiş; bu doğru mu?..

CEVAP: Peygamber Efendimiz'in yanına Cebrâil (AS) geliyor da, soruyor:

--(Metes sâah?) "Kıyamet ne zaman yâ Rasûlallah?"

Peygamber Efendimiz'in cevabı şu:

--(Mel mes'ûlü bia'leme mines sâil) "Bu soru kendisine sorulan şu ben, Hazret-i Muhammed-i Mustafâ, Allah'ın hak peygamberi olarak ben, soru soran senden daha fazla bilgili değilim. Durumumuz aynı..."

(Lâ yücellîhâ livaktihâ illâ hû) "Kıyametin zamanını Allah-u Teâlâ Hazretleri kimseye bildirmemiştir. Allah-u Teâlâ Hazretleri, kullar iyi olduğu zaman iyilik ihsan eder. Kötü oldukları zaman, başlarına felâketi indirir.

Muhterem kardeşlerim! Bir insanın kendisi öldüğü zaman, kıyameti kopmuştur. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(İzâ mâtel insânü) "İnsan öldüğü zaman, (fekad kàmet kıyâmetühû) onun kıyameti kopmuştur." Bitti onun işi... Öldü, kıyameti koptu.

Bil bakalım ben ne zaman öleceğim, bil bakalım sen ne zaman öleceksin?.. Bilmiyoruz. Her an ölebiliriz. Ya sekte-i kalbden ölürüz, ya tepemize uçak düşer, ya trafikte bir araba çarpar... Bir şey olur, her an ölebiliriz. Yâni, bir adım daha atmağa halimiz var mı, yok mu bilmiyoruz. Onun için kıyamete hazırlanın!

Nitekim, Peygamber Efendimiz'e birisi gelip, "Ne zaman kıyamet kopacak yâ Rasûlallah?" dediği zaman, Peygamber Efendimiz ona dedi ki: "Sen onun için ne hazırladın?.."

Biz de Rasûlüllah'ın sünnet-i seniyyesine uygun olarak deriz ki: "Bırakın şu vakitlemeleri!.. Bırakın bu işleri!.. Rabbimizin bildiği bir şey..."

Birisi geldi bana burdan, kardeşlerimizden; dedi ki:

"--Hocam! AİDS hastalığı Dabbetül arz diyorlar, doğru mu?.."

"--Sanmıyorum. Hadis-i şeriflerdeki tadriflere uymuyor." dedim.

Kardeşlerimiz düşünüyorlar, kendi kendilerine yorumlar yapıyorlar. Bu yorumlar ekseriya doğru çıkmıyor. Çünkü, gaybı Allah bilir. Eğer gaybı Allah sana doğrudan doğruya bildirirse, belli olur o...

Birisi, hristiyanlığın doğru bir din olmadığına kànî olmuş İngiltere'de... Düşünmüş, taşınmış, dinleri incelemiş; en mâkul din Budizm diye düşünmüş. Sevgi var, merhamet var filân diye okumuş kitaplardan... Hadi Hindistan'a gideyim, budist olayım diye İngiltere'deki evini satmış, bir sağlam araba almış. Çoluk çocuğunu bindirmiş arabaya... Hani üstüne yazıyorlar ya: "From England to India" Karayoluyla Türkiye, İran, Pakistan üzerinden Hindistan'a girecek, budist olacak adam...

Türkiye'ye gelmiş. Üç defa rüyasında, peş peşe: "Hak din İslâm'dır, müslüman ol!" demişler. Bak, insan doğru yola girdi mi, Allah nasıl bildiriyor!..

Böyle aşikâr bir şey bildirse Allah-u Teâlâ Hazretleri, yine de rüyayı gören kimseye aittir bilgi... Yine de onun bir yorumu vardır. Meselâ, "Perşembe günü kıyamet kopacak!" diye üç gün arka arkaya görse insan, belki o genel kıyametin kopmasına delâlet etmez de, o şahsın öleceğine delâlet eder belki... Onu da yine bilemez.

Bu sene için de bazıları, "Ramazan içinde ses duyulacak!" dediler. Bilmem "Kuyruklu yıldız geldi gitti; tamam şu şöyledir, bu böyledir..." dediler. Ben her an ölebilirim, benim kıyametim kopabilir. Her an abdestli, hazırlıklı olmalıyım. Gaybı Allah biliyor. Allah'ın bana bildirmediği bir şeyi, bilmek zorunda da değilim, peşine düşmek zorunda da değilim.

(Velâ takfü mâ leyse leke bihî ilmün) "Bilmediğin şeyin peşine takılma!" diye ayet-i kerimede bildiriliyor. Bana Allah kulluğu emretmiş; onu yapmağa çalışırım.

SORU: Hadis-i şerifte geçen Şam bölgesine biz de dahil oluyor muyuz?

CEVAP: Dahil oluyoruz. Çünkü, o bölgenin biraz daha yukarısındayız. Kıyısından, kenarından, banliyösünden biz de oralı sayılırız inşaallah...

23 Kasım 2011 Çarşamba

KADIN-ERKEK İLİŞKİLERİ

SORU: İktisat Fakültesi üçüncü sınıfta öğrenci olan kızım, tatilde çalışmak istiyor; ne yapayım?

CEVAP: Tatilde veya bir başka zamanda bir kadının çalışması olur mu? Olur. Bir kadın terzihanesinde çalışabilir. Haramların, günahların olmadığı bir işyerinde çalışabilir. Kadınlara mahsus bir ticarethanede çalışabilir. Tarlada bahçede çalışanları hep görüyoruz. Ne yapsınlar, geçim dolayısıyla böyle çalışmalar olabilir. Zeytin topluyor... Örtülü, mantolu... Tarlada çapa yapıyor... filân. Çalışabilir bir kadın...

Bütün mesele, çalışması esnasında günahlara bulaşmamak, haramlara bulaşmamak; yabancı kimselerle halvet olmamak, yüz-göz olmamak ve Allah'ın istemediği şeyleri yapmamaktır.

Eğer ihtiyacı yoksa, bir kızın böyle yabancı kimselerin yanında çalışması, onu yüzsüzleştiriyor. Bir ticarethanede, bir müessesede, şurda burda çalışan; kadın erkek herkesle muhatap olan bir insan, çalıştı mı zarara uğruyor. Pişman olacak durumlar olabiliyor, nâhoş durumlar oluyor. Hiç bu durum olmayacak şekilde çalışması mümkünse, öyle çalıştırsın. Meselâ, bir Kur'an kursunda kız çocuklarına şu dersi vermek, iktisat dersi vermek, fizik kimya dersi vermek, filânca dersi vermek hususunda çalışabilir.

Yâni, çalışmasının cinsine göre doğru olur. Cinsi iyi değilse, çalıştırmamak daha iyi olur. Çünkü o zaman bazı zararları çıkıyor.

SORU: İlâhiyat fakültesi mezunu bir hanım, imam-hatip okulunda tesettürlü olarak öğretmenlik mi yapmalı, vaizliği mi tercih etmeli? Bunlardan alınan ücret helâl midir?

CEVAP: Bence vaizlği tercih etmeli!..

Bunlardan alınan ücret helâldir. Çünkü, para olmazsa bu vazifeler kim tarafından yapılacak?..

SORU: Kadınlara hangi şartlarda arada perde olmadan va'z ü nasîhat edilebilir?

CEVAP: Kadınlara vaaz vermek, bir arada bulunmak, tehlikeli işlerden birisidir. İki taraflı tehlike vardır. Bir; hoca yönünden tehlike vardır. İki; cemaat yönünden tehlike vardır. Şeytan olduğu için, bu ikisi karşı cins olduğundan çeşitli tehlikeler olur.

O bakımdan mümkünse hanımlar kafesin arkasında, perdenin arkasında bulunurlar. Önde erkekler bulunur. O şekilde hoca efendi vaaz eder. Veyahut; hoca efendi mecbur kalmışsa, kadınlar topluluğuna hitab etmek zorunda kalmışsa, yanına hanımını alır, mahremini alır. Onunla beraber onlara nasihat eder. Böylece herhangi bir fitnenin zuhura gelmesine dikkat eder. Mümkünse gözünü kapar. Eski vaizlerden peçe takanlar varmış, yüzüne örtü örtenler varmış.

O bakımdan bu konuda mümkün olduğu kadar ihtimamlı, dikkatli olmağa çalışmakta fayda vardır.

SORU: Haremlik selâmlığın sınırı nedir? Hanımıyla gelen bir akrabam veya arkadaşımla, tesettüre uygun olarak bir arada oturabilir miyiz?

CEVAP: Tabii, kendisine nikâh düşmeyen akrabalarıyla oturabilir. Onun dışında nikâh düşenlerle oturmaması, haremlik selâmlık uygulaması uygun olur.

Herhangi bir şekilde eğer oturma mecburiyeti çıkmışsa, o zaman da dış tesettürün tam olması lâzım!.. Yâni, sokaktaymış gibi saçın başın tam örtülü olması lâzım ki, günah olmasın!

SORU: Genç bir erkek, mahallesindeki bir kız öğrenciye Kur'an öğretebilir mi?

CEVAP: Öğretemez!.. Öğretirse ne olur?.. Aralarında bir şeyler olur sonra... Kızlara hanım öğretmenler öğretsin, erkeklere erkekler öğretsin!.. Bunlardan çok fitneler çıkar.

SORU: Öğretmen bir erkek, kız öğrencilerin derslerine girebilir mi? Şu anda giriyor, ne yapmalı?..

CEVAP: Ben değil böyle okullardaki öğretmenlerden, Kur'an kurslarına gelen vaizden ve müftüden bile şikâyet edildiğini duydum. Ateşle barut yanyana oldu mu, tehlikeli... Pamukla ateş yanyana oldu mu, pamuk tutuşabilir. Onun için, İslâm buna set çekmiştir. Bu tehlike olmasın diye emniyet tertibi almıştır.

Niye arabanın deposu en arkadadır?.. Motorun yanına koyuversinler. Önde, motorun yanında benzin deposu dursun... Yoook, olmaz!.. Ta en arkadadır benzin deposu... Ordan böyle uzun, incecik, sağlam, çelik bir boru ile motora gelir. Lâlettain bir boru ile de gelmez.

--Neden?..

--Tutuşur be hocam! Benzin bu... Sigara kıvılcımından bile tutuşur. Oyuncak değil, bunu iyi korumak lâzım!..

Onun için, tutuşmasın diye nasıl çelik boru kullanılıyorsa, depo arkada, motor önde, elektrik başka yerde, bilmem ne başka yerde oluyorsa; bu işlere dikkat dikkat etmek lâzım!..

Sonra, meselâ depoyu öne koysa, bir çarpışma olur, depo bir zedelenir; o çarpışmanın sürtünmesinden bir kıvılcım çıkar, arabalar ateş alır. Arkaya koyuyor ki, çarpma umumiyetle önden olduğu için, kazalarda zayiat ihtimali az olsun diye...

Onun için, İslâm da tedbir almıştır; haremlik vardır, selâmlık vardır.

--Hocam, benim kalbim çok temiz!..

--Sen onu git külahıma anlat!.. Deterjanla mı temizledin?..

Peygamber (SAS) Efendimiz Hazretleri, Hazret-i Fatımatüz Zehrâ'nın evine giderken, yanında da sahabesinden iki kişi varmış. Diyor ki: "Yâ Fatıma, kızım! Yanımda misafirler de var, perdenin öbür tarafına geç!" Onların kalbi temiz değil miydi?..

--Efendim bizim bir tanıdığımız bir hoca var, falanca yerde... "Ben ateşle pamuğu yanyana tutmağa mânevî bakımdan güç sahibiyim!" diyor.

--Yâhu, sen Peygamber Efendimiz'den daha mı güçlüsün?.. Bak sen; ateşle barutu yanyana tutacakmış... Öyle saçma şey olmaz!

SORU: Telefonda yabancı kadına selâm vermek doğru mudur?

CEVAP: Telefonda kimse kimseyi görmüyor, ses o tarafa gidiyor. Bu adamların bilmeden bize alıştırdıkları alo, merhaba demek... ingilizlerin hello sunun İtalyancası alo, onların dilinde merhaba demektir. Müslüman da müslümanla karşılaştığı zaman, ona hayır temenni eder, "Esselâmü aleyküm!" der. Orda bir fitne bahis konusu değildir, yüzünü görmüyor. Alo diyeceğine, hiç bir şey demiyeceğine, bir hayır temenni etmesinin mahzuru olmayacağı kanaatindeyim.

SORU: Otobüste istemeyerek nâmahreme değmek günah veya zinâ mıdır?

CEVAP: Günahtır, korunmak lâzım!.. Zina da olabilir. Çünkü, Peygamber Efendimiz (SAS) buyuruyor ki: "Gözler de zina eder. Eller de zina eder."

--El nasıl zina eder?

--Tutmakla...

--Göz nasıl zina eder?

--Bakmakla...

Onun için hem gözüne sahib olacak, hem eline sahib olacak, hem de sıkış tepiş yere girmeyecek!.. Dikkat edecek! Allah korusun...

Biz bir kampanya açtık, "Kadınlara ayrı otobüs işletsin belediyeler!" dedik; desteklemediniz. Üç kişi, beş kişi destekledi. İnsanlar lâyık oldukları idareler ile idare olunurlar. Neya lâyıksanız, başınıza o gelir. Güzel bir şey söyledik. Kadınların ayrı otobüsü olsaydı bu iş olur muydu?.. Olmazdı.

Kadın da evime yetişeceğim diye içeri giriyor, erkek de giriyor. Otobüsün istiab haddi diye bir şey yok... Kendimize saygımız yok!..

İngiltere'de bir otobüse, Avrupa'da bir otobüse fazla kimse binemez. Koltukların sayısı doldu mu, "Tamam!" der, almaz. İkinci bir otobüs gelir. Trende sıkış tepiş durmaz insanlar... Bir yolcu fazla oldu mu, bir vagon ilâve ederler. İnsana saygı var... Oranın insanı kendisini saydırıyor. "Ben parayı vermişim, ayakta kalıyorum; bu da aynı parayı vermiş, oturuyor. Niye?.." diyemiyoruz.

Müslüman biraz sinirli müslüman olacak!.. Bu kadar kuzu kuzu müslümanları yatırıp yatırıp keserler, derisini yüzerler. Postunun da üstüne otururlar; öldükten sonra da kurtulmaz!.. Hakkına korusana be adam!..

Ondan sonra artık:

--Kadına değdim günah mı, zina mı?..

--Günah ve zina; buyur ayıkla pirincin taşını!..

--Ama istemeyerek oldu hocam!..

--İstemeyerek olunca, tabii hafif oluyor, orası muhakkak... İstedi mi, aşikâre günah ve zina oluyor. İstemeyerek, sakınırken oldu mu; biraz daha hafif oluyor.

SORU: Başörtülü kızların şu ortamda erkeklerle beraber okumaları caiz midir?

CEVAP: Bu kızlar sokağa çıkıyorlar mı?.. Çıkıyorlar. Çarşıya gidiyorlar mı?.. Gidiyorlar. Bakkala gidiyorlar mı?.. Gidiyorlar. Alışveriş yapıyorlar mı?.. Yapıyorlar. Mahzuru var mı?.. E, örtündükten sonra ticaret yasak değil, sokağa çıkmak yasak değil... Şartlarına riayet ettiği takdirde elbette tahsil de yapar.

Eğer İslâm'ın emirlerini çiğnemeden okuyabiliyorsa, okusun, İslâm'a faydalı bir meslek edinsin! Sonra ordan İslâm'a hizmet eder. Allah'ın emirlerini çiğneyerek, ona aykırı olarak olmaz!..

SORU: Hanımların pazar yerine giderek alış-veriş yapmaları doğru mudur?

CEVAP: Mecbur değilse, kadının gitmemesi evlâdır. Mecburiyet varsa, gidebilir. Gittiği zaman, başı örtülü olacak, tesettürlü olacak, alışverişini yapacak. Yapabilir, yasak değildir. Ama ben, kadınların çarşıya pazara gitmemesini daha uygun görüyorum. "Erkekler bu işi yapsınlar; kadınları çarşıya pazara dökmesinler!" diye tavsiye ederim.

SORU: İlâhiyat Fakültesi öğrencisiyiz, kız öğrencilerle beraber aynı sınıfta ders görüyoruz. Kadın erkek bir arada oturmakta bir mahzur var mı?

CEVAP: Muhterem kardeşlerim! Nasıl olması gerektiğini anlamak için Peygamber (SAS) Efendimiz'in zamanına dönelim, bakalım:

Peygamber (SAS) Efendimiz, kızını ziyarete geldi. "Yâ Fâtıma, yanımda misafirler var, perdenin arkasına geç!" dedi.

Şimdi bu benim için ve sizin için çok önemli bir göstergedir. Peygamber Efendimiz kızının evine gidiyor: "Yâ Fâtıma, yanımda misafirler var, perdenin arkasına geç!" diyor. Demek ki, haremlik selâmlık uygulanmasını istiyor Peygamber Efendimiz... Kızının öbür odada olmasını istiyor, yüzyüze olmasını istemiyor. Doğrusu budur, çünkü Peygamber Efendimiz böyle tavsiye etmiş.

Kur'an-ı Kerim'de de:

(Ve izâ seeltümûhünne metâan fes'elûhünne min verâi hicâb) "Ey mü'minler! Peygamber (SAS)'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perdenin arkasından isteyin!" diye emir var... Yâni, kadın erkeğe görünmeyecek! Tesettür bu... Üstü giyimli ama, giyimli de olsa çıkıp görünmeyecek!.. Doğrusu budur. Peygamber Efendimiz'in çağından, yapılması gereken doğru örnek budur.

Fakat bu devirde ve o devirde ve asırlar boyunca insanların ihtiyaçları da oluyor. Meselâ, kocası olmuyor, çarşıya pazara çıkması gerekiyor. O zaman ne yapacak?.. Örtünmeye riayet ederek, ciddî bir şekilde çarşı pazar vazifesini yapacak. Nitekim bugün de, bir çok kadın çarşıya pazara tesettürlü çıkıp, alacağı şeyi alıp geliyor.

..............

Göz gördü mü gönül ferman dinlemiyor. En iyisi tesettür olacak, görmeyecek ki, gönüle de bir problem olmasın.

SORU: Bir bayanın ehliyet alması uygun mudur?

CEVAP: Alabilir. Kadın veya erkek herkesin her hüneri öğrenmesi lâzım!.. Cahil olmaktansa, bilgili olması, hünerli olması iyidir. Mahzuru yoktur.

SORU: Bulunduğumuz sitede, süpermarkette erkeklerle kadınlar aynı yerde çalışıyor. Bu durum bir müslüman olarak üzüyor. Ne yapmak lâzım gelir?

CEVAP: Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyurmuş ki: "Kıyamet alâmetlerinden birisi kadının kocasına dükkânında yardım etmesidir." O da bir kıyamet alâmetidir. Çünkü nafakayı sağlamak erkeğin görevidir, kadının görevi değildir. Erkek onu sağlayacak. Onun için öyle kadının gelip de dükkânda kocasına yardım etmesi, kıyamet alâmeti olarak hadis-i şerifte zikredilmiş.

Uygun olan, mümkün olduğu kadar kadınların, hiç olmazsa erkeklerle karşı karşıya olmayacakları yerlerde çalışmasıdır. Evde örgü örerler, ilik açarlar, düğme dikerler... Bu tarzda yapmaları uygundur.

Erkek muhatap oldukları zaman, mecburiyetten oluyorsa bu, tesettürlü olmak şartıyla olabilir. Fakat, onun da mahzurları vardır. Onun için, mümkün olduğu kadar kadınlarla ilgili yerlerde çalışmağa gayret etmeli!

SORU: Kadın kocasının yanında misafirlerle bir arada oturabilir mi?

CEVAP: Zaruret varsa, olabilir. Zarûret yoksa, haremlik selâmlık yapmaları daha iyidir. Eğer oturma mecburiyeti varsa, dışardaki gibi oturulacak. Yâni, nasıl çarşıya çıkıyor, nasıl bir yerden bir yere gidiyorsa, onun gibi örtülü olacak. Ama, konuşmalar, yüze bakmalar vs. ilerde bazı zararlara yol açabilir. Onun için, harem ve selâmlıklı oturmak daha iyidir.

SORU: "Otobüste veya bankta bir bayanın oturduğu yere bir erkek oturursa, o bayanın sıcaklığından dolayı zina olur." deniliyor, doğru mu?

CEVAP: Doğru değil!.. Fıkıh ilmi ciddi bir ilimdir. Bir ifrata gider fakih, bir de tefride düşer. Hak ne ise onu söylemek, sınırı tam çizmek zorundadır. Jiletle keser gibi, işin girintisini çıkıntısını tam söylemek lâzım!

Bir kadın oturmuş, kalkmış gitmiş. Öteki erkek oturmuş. Bu zinâ olmaz. Adamın kalbi fesatsa, o fesadından dolayı, ters düşündüğünden dolayı günaha girer ama, bu zina olmaz.

SORU: Bir hanım coğrafya öğretmenliği yapabilir mi?

CEVAP: Bir hanım olduğu için muhatapları önem kazanıyor. Muhatabı küçük, tıfıl çocuklar değil... Coğrafya öğretmeni olduğu için muhatabı ilkokulu bitirmiş, büluğa ermiş kimseler... O bakımdan bir mahzur vardır. Karşısında sakallı, bıyıklı, yetişkin insanlar olduğu için bir mahzur bahis konusudur.

Sonra orda o vazifeyi yaparken saçı başı ne olacak?.. Gidip geldiği zaman, orda konuşmalar ve sâire ne olacak?.. Hizmetini kızlara yönelik olarak yapabilirse; başını açmadan, Allah'ın emirlerini çiğnemeden yapabilirse, yapabilir. Aksi takdirde mahzurlu olur.

İSİMLER

SORU: Oğlumuza Muhammed ismi koyabilir miyiz?

CEVAP: Koyabilir. Ama Muhammed ismini koyunca, konuşmasına dikkat edecek, çocuğa ağır sözler söylemeyecek.

SORU: Erkek çocuğuna Oğuzhan ismi uygun mudur?

CEVAP: Uygun değildir. Çünkü, Oğuz Han İslâm'dan önceki devrede yaşamış gayrimüslim bir kimseydi. İslâmî isimler koymak daha iyi...

SORU: Kız çocuğum dünyaya geldi. Sizden iki isimden oluşan bir ad vermenizi arzu ediyoruz.

CEVAP: Hatice Semîha olsun...

SORU: İsmim Fırat... Değiştirmek istiyorum, ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Ferîdüddin olsun; dînin yegânesi mânâsına...

SORU: Oğlumun adı İlker'dir. Bu İslâmî bir isim midir; baba olarak ben bu adı koyduğumdan bir sorumluluk olur mu?

CEVAP: İslâmî değil ama, zararlı bir şey de değil... Nötr bir şey; olabilir. Size bir sorumluluk yok... Er olmasını istiyor; inşallah Allah yolunda mücâhid er olur.

SORU: İlknur ismini değiştirmeye gerek var mı?

CEVAP: Gerek yoktur. Nur ismi, verilebilen bir isimdir. İlknur da, "Evlâtlar bir kaç tane, bu ilki..." mânâsına geliyor. Olabilir.

SORU: Bir kızımız oldu, ismini koyar mısınız?

CEVAP: Sâliha olsun, çok sevdiğim bir isimdir. Salih bir kimse olsun...

SORU: İsmim Aydın... Değiştirmek istiyorum, ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Aydın ismi olabilir. Yanına bir isim daha koymak istiyorsa, koysun; Ahmed koysun, Mahmud koysun... Aydın ismi de zararlı bir isim değil... Bazı isimler müşriklerin ismi oluyor veyahut mânâsı kötü oluyor; o zararlı oluyor, onu değiştirmek gerekiyor.

SORU: Suzan ismi nasıldır?

CEVAP: Suzan, Farsçada yakan demek... Kızlara veriliyor bu isim, yakıyor ortalığı mânâsına... Pek güzel bir isim değil...

Bizim bir hocamız vardı, profesör; derdi ki: "Bu Suzan'ların hepsi Susen'dir aslında... Susen de, bizim susam dediğimiz çiçektir. Güzel bir çiçektir. Hani kızlara Lâle, Çiğdem gibi çiçek isimleri veriliyor ya, onun gibi Susen ismi de verilebiliyor. Susen'e galat olarak Suzan demişler.

Susen olursa bir mahzuru yok... Suzan olursa, yakıcı demek; hafif bir isim oluyor.

SORU: Eşimin doğumuna iki hafta kadar bir zaman kaldı; çocuğum olursa ismini ne koyalım?

CEVAP: Erkek olursa, Ebûbekir olsun; kız olursa Müslime olsun.

SORU: Kız ismi olarak Saadet konulabilir mi; mânâsını açıklar mısınız?

CEVAP: Saadet ismi konulabilir. Saadet, mutluluk demektir ama, hem dünyada hem ahirette mutluluk demektir. Allah'ın sevdiği kul olup, ahirette de Allah'ın lütfuna eren bir kimsenin mutluluğudur. Sadece dünyada iyi bir koca bulmuş, iyi bir karı bulmuş, iyi bir yuva kurmuş, parası pulu yerinde, keyfi tıkırında bir kimsenin mutluluğu değildir. Öldükten sonra da ahirette cennete girmeğe sebep olan, ahirette de mutlu olmasına sebep olan şeye saadet derler.

Bu isim masdardır aslında; mutlu olmak demektir. Fakat Arapçada masdarlar, mübalağa ifade etsin diye isim olarak konulurlar. Yâni masdarı, şöyle yapmak böyle yapmak mânâsına gelen kelimeyi, isim olarak verdin mi mübalağa ifade eder. Meselâ, diyelim ki: Cihad (savaşmak) adını koydunuz çocuğa... Bunun mânâsı artık savaşmak olmaz, çok savaşan, tepeden tırnağa savaş kesilmiş mânâsına gelir.

Saadet de dünyada ahirette çok mutlu mânâsına geliyor. Bir hanım için güzel bir isim...

Bunun erkeklere verilen şekli Es'ad'dır; o da çok mutlu mânâsına gelir.

SORU: Şeymâ ve Şeydâ isimleri hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP: Şeymâ, Peygamber Efendimiz'in sütkardeşinin adıdır. Güzel ve sevimli bir isimdir.

Şeydâ Farsçadır; deli, divâne demektir. Şeydâ oldum, aklım başımdan gitti demektir. Güzel bir isim değildir. Çocuğa deli ismini koymuş oluyor.

SORU: Bir kızımız oldu, isim lütfeder misiniz?

CEVAP: Hasîbe olsun! Hasib Efendi Hocamız'ın isminden... Hasebli, nesebli, saygıdeğer bir kimse olsun.

SORU: Bir kızımız oldu. Büyükannemizin ismi Afîfe Amine idi. Hangisini koymamızı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Afîfe olsun! Güzel bir isim, iffetli demek...

SORU: İsmimi değiştirmek istiyorum; bir isim söyler misiniz?

CEVAP: Abdüllatif olsun!

SORU: Oğlumun ismi Nihat; mahzuru var mı?

CEVAP: Nihat, yaratılış demektir. İyi yaratılmış kimse mânâsına geliyor. Mahzurlu bir isim değildir.

SORU: Ahiret gününde herkesin dünyadaki ismiyle çağırılacağını biliyorum. Benim ismim İslâmî bir isim değil... Fakat, doğduğumda ezanla kulağıma okunan ismim, yâni göbek adım Mustafa... Ahiret gününde hangi ismimle çağrılacağım; ne dersiniz, ne yapmalıyım?

CEVAP: Göbek adı, bilmem ne adı addır. Diyelim ki kendi adı bunun, ne diyelim meselâ; Burak veya Toprak veya Yağmur veya Kar... Neyse yâni, İslâmî olmayan bir isim veya Cengiz veya bilmem ne... Eğer ismi bir putperestin ismi ise, mahkemeye müracaat edecek, o ismi değiştirecek.

Meselâ, Cengiz müslüman değildi, putperestti. Çocukları da İslâm alemini perişan ettiler. O zaman o ismi değiştirecek. Niye ben bir gayrimüslimin ismini taşıyayım? O ismi değiştirmesi lâzım!..

Ama bazı isimler; meselâ, kuş isimleri konulmuş umûmiyetle Türklerde... Meselâ, "Ertuğrul" denmiş. Tuğrul, bir kuş adıdır. Ertuğrul, erkek tuğrul kuşu demek... Doğan bir kuş adıdır. Erdoğan, erkek doğan kuşu demektir meselâ... Kartal ismini koymuşlar, Doğan ismini koymuşlar. Böyle beğendikleri, meziyetlerini hoş gördükleri hayvan isimlerini koymuşlar. Arslan diyorlar. Arapça'da da var; meselâ Esed, arslan demektir. Böyle isimler konulmuş. İsterse bunları değiştirebilir.

Müşrik ismi ise, muhakkak değiştirsin!.. Kötü bir mânâsı varsa, muhakkak değiştirsin!.. Ortada bir isim ise; isterse değiştirir, isterse bırakabilir. Güzel bir isimse, ille dinî isim olması şart değil; mânâsı güzel olan bir isim kalabilir. Meselâ, "Esen" deniliyor, sâlim mânasına geliyor. Mânâsı böyle güzel olan isimler kalabilir. Ama, söylemediği ismi eğer bir putperest ismi ise, nâhoş bir isimse, onu değiştirsin!..

Peygamber Efendimiz isim değiştirirdi. Birisinin ismini beğenmedi mi, derdi ki: "Senin ismin bundan sonra şöyle olsun!.." Abdül lât vardı meselâ; Lât putunun kulu, kölesi mânâsına geliyordu. O ismi hemen değiştirirdi Peygamber Efendimiz, hiç kullanmazdı. Abdül uzzâ; hemen değiştirirdi. Abdüş şems, güneşin kulu... Öyle şey olur mu; hemen değiştirirdi. "Senin adın Abdullah olsun, Abdüs samed olsun, Abdül kuddûs olsun!" filân diye böyle, derhal isim değiştirirdi.

Biz de böyle arkadaşlarımızdan ismi nâhoş olanlar olursa, Peygamber Efendimiz böyle yapıyordu diye, "Hadi gel, senin ismini değiştirelim!" diyoruz, güzel bir isme değiştiriyoruz.

SORU: İsmimi değiştirmek istiyorum. İsmim Kur'an-ı Kerim'de yok; değiştirsem olur mu?

CEVAP: Kötü isimleri, Peygamber Efendimiz iyi isme değiştirirdi. Mânâsı kötü değilse isim değiştirilmez. İlle herkesin ismi Kur'an'da olan bir isim olma şartı yoktur. İsmin güzel olması esası vardır.

Bir putperestin ismi ise, bir ters mânâlı isimse; o zaman değiştirmek uygun olur. Sahabe-i Kiram'dan, Peygamber Efendimiz'in isimlerinden veyahut Esmâ-i Hüsnâ'dan Abdullah, Abdüllâtif, Abdülkerim gibi bir tamlama yapmak sûretiyle güzel bir isim alır.

SORU: İsmim Serkan... İsmimi değiştirmek icâb eder mi, ederse bir isim söyler misiniz?

CEVAP: "Selim" olsun.

SORU: Minâ isminde bir kızkardeşim ismini değiştirmek istiyor; ne dersiniz?

CEVAP: Minâ İslâmî bir isimdir, İslâmî bir beldenin adıdır. Değiştirmeğe lüzum yoktur. Minâ veya Münâ veya Menâ, hepsi hacda gidilen bir yerin adı oluyor.

SORU: Çocuk dünyaya gelmiş. Rüyada ismini Rahman koysunlar diye görmüşler; ne dersiniz?

CEVAP: Rahman diye kul ismi olmaz. Rahman Allah'tır. Abdurrahmanolsun.

"Abdurrahman" isminin Allah'ın en sevdiği isimlerden birisi olduğunu, Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte bildiriyor. "Abdurrahman" koysunlar, o rüyayı böyle anlasınlar.

SORU: Zîşan isminin anlamı nedir, söyler misiniz? Kız ismi olarak câiz midir?

CEVAP: Zî, sahip demektir Arapçada... Zîşan, şanlı demektir, şan sahibi demektir. Peygamber-i Zîşan, şanlı Peygamber demek oluyor yâni...

Kız ismi olarak, olabilir. Peygamber Efendimiz'in lakabı olarak kullanılıyor ama, bu sünnet-i seniyyede olan bir lakap değildir, Osmanlıca bir lakaptır. Osmanlıca tarih kitaplarında geçen bir lakaptır. O bakımdan güzel...

SORU: Merve ismi nasıldır?

CEVAP: Merve Mekke-i Mükerreme'de bir yerin adıdır. Arap dilindeki mânâsı başka ama, o yer adı olduğu için bazı kimselere Safâ ismi veriliyor, bazı kimselere Merve ismi veriliyor. Yâni, o mübarek beldede olan yere olan sevgimizden dolayı bu ismi koyuyoruz. Normal bir isimlendirme...

SORU: İsmim Şevket... İsmimi değiştirmek istiyorum, bir isim verebilir misiniz?

CEVAP: Şevket dinî mânâsı olan güzel bir isimdir. Olabilir, kalabilir. Ama illâ değiştirmek istiyorsanız, --değiştirmek istemenizin belki bir sebebi vardır-- Şerif olsun isminiz. Peygamber Efendimiz'in isimlerinden aradım.

SORU: Çocuğumuza "Abdülkadir" ismini koyduk; ikinci bir isim söyler misiniz?

CEVAP: "Abdülkadir Mes'ud" olsun!

SORU: Erkek çocuğuna isim?

CEVAP: "Necîb" olsun. Necîb, asil demek... Soylu soplu olsun...

SORU: İsim değiştirmek istiyorum.

CEVAP: "Abdurraûf", Raûf'un kulu olsun.

SORU: Kız ismi?

CEVAP: Reşîde olsun. Doğru yolda yürüyen, sebîl-i reşadda yürüyen bir kimse olsun.

SORU: Kız ismi?

CEVAP: "Enise" olsun.

SORU: Doğacak çocuğumuz için dua ve isim istiyoruz.

CEVAP: Peki... İsmi "Nâci" veya "Nâciye" olsun. Allah cümlenizi sevdiği kullardan eylesin...

SORU: İki ay sonra çocuğum olacak, isim istiyorum!

CEVAP: "Abdülhalim" olsun; kız olursa "Halime" olsun.

SORU: Bir mücâhid dünyaya geldi; ismini verir misiniz?

CEVAP: "Ârif" olsun.

114-NAS

1 - De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,

2 - İnsanların hükümdârına,

3 - İnsanların ilâhına,

4 - O sinsi vesvesecinin şerrinden.

5 - O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar.

6 - Gerek cinlerden, gerek insanlardan.

113-FELAK

1 - De ki: "Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım,

2 - Yarattığı şeylerin şerrinden,

3 - Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,

4 - Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,

5 - Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden.

112-İHLAS

1 - De ki; O Allah bir tektir.

2 - Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir

3 - Doğurmadı ve doğurulmadı

4 - O 'na bir denk de olmadı.

111-TEBBET

1 - Ebu Leheb'in elleri kurusun (yok olsun o), zaten yok oldu ya.

2 - Ne malı ne de kazandığı onu kurtaramadı.

3 - (O), alevli bir ateşe girecektir.

4 - Karısı da odun hamalı olarak (onunla beraber girecektir).

5 - Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktır.

110-NASR

1 - Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,

2 - Ve insanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde,

3 - Rabbini öğerek tesbih et, O'ndan bağışlanmanı dile, çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

109-KAFİRUN

1 - De ki: Ey kâfirler

2 - Sizin taptıklarınıza ben tapmam.

3 - Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz.

4 - Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim.

5 - Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.

6 - Sizin dininiz size, benim dinim banadır

108-KEVSER

1 - Muhakkak biz sana Kevser'i verdik.

2 - Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes.

3 - Muhakkak ki sonu kesik olan, sana buğzedendir.

107-MA'UN

1 - Dini yalanlayanı gördün mü?

2 - İşte o, öksüzü iter, kakar.

3 - Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.

4 - Vay haline o namaz kılanların ki,

5 - Kıldıkları namazın değerine aldırış etmezler.

6 - Gösteriş yaparlar onlar,

7 - Ve yardımlığı sakınırlar (zekatı vermezler).

106-KUREYŞ

1 - Kureyş'in ilâfı (güven ve barış andlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak) için.

2 - Kış ve yaz seferlerinde (faydalandıkları andlaşmaların) kadrini bilmiş olmaları için.

3 - Bu Beyt (Kâbe)nin Rabbine kulluk etsinler.

4 - O, kendilerini açlıktan kurtararak beslemiştir ve her tehlikeye karşı onlara emniyet vermiştir.

105-FİL

1 - Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerine ne yaptı?

2 - Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?

3 - Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi.

4 - Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı.

5 - Ve onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.

104-HÜMEZE

1 - 2 - Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!

3 - Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.

4 - Hayır, andolsun ki, o hutame (cehennem)ye atılacaktır.

5 - Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?

6 - 7 - O, kalplerin içine işleyecek, Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir.

8 - 9 - Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.

103-ASR

1 - Asra yemin olsun ki,

2 - İnsan mutlaka ziyandadır.

3 - Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır

102-TEKASÜR

1-2 - Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.

3 - Hayır! Yakında bileceksiniz.

4 - Yine hayır! Yakında bileceksiniz (hatanızı).

5-6 - Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz.

7 - Sonra, yemin olsun ki, cehennemi yakin gözüyle göreceksiniz.

8 - Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız

101-KAARİ'A

1-2-3 - Kâria! (Çarpacak kıyamet) Nedir o kâria? Kârianın ne olduğunu sen bilir misin?

4 - O gün insanlar yayılmış pervaneler gibi olurlar.

5 - Dağlar atılmış renkli yünler gibi olur.

6-7 - O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.

8-9 - Kimin tartıları hafif gelirse, onun anası da (varacağı yer, sığınacağı durağı) hâviye (uçurum)dır.

10 - O uçurumun ne olduğunu sen nereden bileceksin?

11 - O, kızgın bir ateştir.

100-ADİYAT

1 - O harıl harıl (savaşa) koşanlara,

2 - (Tırnaklarıyla yerden) ateş çıkaranlara,

3 - Sabahleyin akın edenlere,

4 - Tozu dumana karıştıranlara,

5 - Derken bir topluluğun ortasına dalanlara yemin ederim ki,

6 - Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür.

7 - Ve kendisi de buna şahittir.

8 - Gerçekten o dünya malını çok sevdiği için katıdır.

9 - Bilmiyor mu ki, kabirlerin içindekiler fırlatılacak.

10 - Ve sinelerin içindekiler derlenecek.

11 - O gün Rableri onların bütün yaptıklarından haberdardır

99-ZİLZAL

1 - Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,

2 - Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı,

3 - Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman.

4-5 - O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.

6 - O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır.

7 - Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir.

8 - Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.

98-BEYYİNE

1 - Kitap ehlinden ve müşriklerden (Hakk'ı) tanımayanlar, kendilerine açık delil gelinceye kadar inkârlarından ayrılacak değillerdi.

2 - (Bu delil), tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.

3 - O sayfalarda, en doğru hükümler vardır.

4 - Kitap ehli, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.

5 - Halbuki onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek, Allah'ı birleyerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.

6 - Kâfirler, gerek kitap ehlinden olsun gerek puta tapanlardan olsun muhakkak, cehennem ateşindedirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Onlar, insanların en şerlileridir.

7 - İnanan ve güzel amel işleyenler de insanların en hayırlılarıdır.

8 - Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine saygı gösterene mahsustur.

97-KADİR

1 - Biz o (Kur'ân)nu Kadir gecesinde indirdik.

2 - Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?

3 - Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.

4 - Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler.

5 - O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.

96-ALAK

1 - Yaratan Rabbinin adıyla oku!

2 - O, insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı.

3 - Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.

4 - O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.

5 - İnsana bilmediği şeyleri öğretti.

6 - Hayır! Doğrusu (kâfir) insan azgınlık eder.

7 - Kendisinin muhtaç olmadığını zannettiği için.

8 - Muhakkak ki dönüş mutlaka Rabbinedir.

9 - 10 - Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü?

11 - Gördün mü (ne dersin?), ya o (kul) doğru yolda olur,

12 - Veya kötülüklerden sakınmayı emrederse?

13 - Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar, yüzçevirirse,

14 - O adam, Allah'ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor mu?

15 - 16 - Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkâr ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz.

17 - O zaman o taraftarlarını yardıma çağırsın.

18 - Biz de Zebanileri çağıracağız.
19 - Sakın onu dinleme de (Rabbine) secde et ve yaklaş.

95-TİN

1 - Tîn'e ve Zeytun'a,

2 - Sina dağına

3 - Ve bu güvenli beldeye andolsun ki,

4 - Biz insanı en güzel biçimde yarattık.

5 - Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.

6 - Ancak iman edip iyi işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.

7 - O halde sana dini ne yalanlatır?

8 - Allah, hakimlerin hakimi değil mi?

94-İNŞİRAH

1 - Biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı?

2 - Senden yükünü indirmedik mi?

3 - O senin sırtını ezen yükü.

4 - Senin şanını yüceltmedik mi?

5 - Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

6 - Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

7 - O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul.

8 - Ancak Rabbine yönel.