3 Kasım 2011 Perşembe

ÇEŞİTLİ SORULAR

SORU: Hilâfet, babadan oğula geçebilir mi; İslâmî olan hangisidir?

CEVAP: Hilâfet, babadan oğula geçme tarzında olmaz!.. Böyle bir kaide yok...

Hazret-i Ömer'e dediler ki: "Bak sen vefat etmek üzeresin, ruhunu teslim etmek üzeresin; oğlunu geçirelim yerine!" dediler. Ona razı gelmedi.

Hall ü akd erbâbı olan havâs-ı müslimîn seçer de, tesadüfen onun oğluna denk gelirse; olur. Ama öyle babadan oğula geçmesi yoktur, bid'attir, doğru değildir. Müslümanların serbest olarak seçmesi lâzım!..

SORU: Osmanlı'yı Osmanlı yapan ırk mıdır?

CEVAP: Osmanlı'yı Osmanlı yapan İslâm terbiyesidir. Bizim beğenmemize sebep olan da odur. Yoksa, müslüman olmadıktan sonra, gideriz Fransız'ı beğeniriz, İngiliz'i beğeniriz. Başka milletlerin başka şeylerini beğeniriz. Biz Osmanlıları müslüman oldukları için beğeniyoruz. Kur'an'ı ve Rasûlullah'ın sünnetini iyi anlayıp, yaşadıkları için beğeniyoruz.

Bu mübarek topluluğun içinde de her çeşit insan var... Balkanlar'dan gelmiş Boşnak, Pomak kardeşlerimiz var... Bulgardan dönme, Yunandan dönme, Sırptan dönme kardeşlerimiz var... Geliyor, görüyoruz, tanıyoruz. "Ben Sırp idim, anam babam hristiyan, ben müslüman oldum." diyor. Öpüb başımıza koyuyoruz, başımızın üstünde yeri var...

Kafkasya'dan gelmiş Çerkes, Abaza kardeşlerimiz var... Irak'tan gelmiş olanlar var... Kırım'dan gelmiş Tatar kardeşlerimiz var... Kıbrıs'tan gelenler var, Kuzey Afrika'dan gelenler var... Hareme zenci olarak gelmiş, başı kıvırcık saçlı, yüzü esmer olanlar var, Bilâl-i Habeşî gibi... Hepsi başımızın tacıdır.

İnsanı insan eden, sultan eden müslümanlığıdır, imanıdır; başka bir şey değildir. Babasının oğlu olsa bir insan; müslüman olmadıktan sonra insan sevemiyor. Bakıyorsun, "Evet, benim akrabamdır ama, gittiği yol yanlıştır." diyorsun, evine gitmek istemiyorsun, sözünü dinlemek istemiyorsun. Çünkü zulüm yapıyor, haksızlık yapıyor... Çeşit çeşit şeyler yapıyor.

SORU: Zengin bir müslümanın cami yaptırması mı efdaldir yoksa, yoksullara yardım etmesi mi daha efdaldir?

CEVAP: Cami yaptırmanın sevabı hakkında çok hadis-i şerifler var... Bir fakirin ihtiyacını görmek hususunda da teşvikler var... Burada ikisi de hadis-i şeriflerde medhedilmiş ama, şöyle bir cevap verilebilir: Bir yerde cami varsa, yakın bir tarafa ikinci bir cami yapacağına, parasını ordaki başka bir hizmete tahsis etsin!..

Ama hiç cami olmayan bir yerde, cami çok önemli!.. Müslümanların toplaşma yeridir, sosyal merkezidir. O öncelik kazanıyor. Fukaranın ihtiyaçlarının giderilmesi bile camide olacağından, orda cami yapmak öncelik kazanabilir.

Yerine göre, aklını basiretini kullanacak müslüman; ona göre hareket edecek. Yerine göre hüküm değişiyor.

Bazan, yerine göre hükmün değişmesinin misali nedir?.. Peygamber Efendimiz bir seferde, "Oruç tutmayın!" dedi. Sahabenin bir kısmı oruç tuttular, bir kısmı tutmadılar. Oruç tutanlar sıcakta bayıldılar; oruç tutmayanlar sağlam kaldılar, hizmet ettiler. Ötekilere su taşıdılar, onlara yardımcı oldular. Peygamber Efendimiz (SAS): "Bu sefer, oruç tutmayanlar sevapları aldı, götürdü. Onlar kazandı" dedi. Halbuki, oruç tutmak sevaplı bir ibadet ama, "Bu sefer tutmayanlar kazandı." dedi. Neden?.. Onlar dinç oldular, iş gördüler; onun için... Yerine göredir yâni bu iş...

Bizim büyüklerimiz de demişlerdir ki: "Hizmet esastır. Hizmetin olduğu yerde nafile ibadeti bırakır, hizmete koşarız!" Böyle demiş büyüklerimiz... "Nafile ibadet etmekten, bir müslümanın hizmetine koşmak daha önde gelir." demişler.

Gözünü açacak müslüman... Hangi zamanda neyi yapmasını gerektiğini düşünerek, onu yapacak!..

SORU: Dilenciye para vermek sevap mıdır?

CEVAP: Dilenciye para verilir. Peygamber (SAS) diyor ki: "İsteyen kim olursa olsun, at üstünde gelse bile verin!" diyor. Verildiği zaman sevap olur amma, dilencileri gruplara ayırmak lâzım!.. Bu devirde bu işin tüccarları türedi. Baktın, işin tüccarıysa, gerçekten ihtiyacı yoksa, vermeyebilirsin. Gerçeğini, hakîkisini bulmağa gayret edersin. Bu adam sahtekârdır diye içinde tam bir his belirmiyorsa, o zaman küçük büyük bir şey verirsin. Vermeyi teşvik ediyor Peygamber (SAS)... Verince de sevap olur.

İçkiye harcarsa, kumara harcarsa, zinaya harcarsa... Burda dilenip, gidip şurda meyhanede içecekse, ona verilmez tabii... Bazısı cami kapısında cemaati ayartıyor, parayı topluyor. Ondan sonra gidiyor, günahını işliyor. Öyle olanlara vermemek lâzım!..

SORU: "Düşmanın silâhıyla silâhlanın!" sözü bir hadis midir?

CEVAP: Bu ayet-i kerime mealidir:

(Ve eiddûlehüm mesteta'tüm min kuvvetin ve min ribâtil hayli türhibûne bihî adüvvallahi ve adüvveküm) "Gücünüz yettiğince düşmanlara karşı hazırlanın, güç kuvvet hazırlayın, silâh hazırlayın! Binek hayvanları, süvariler hazırlayın!.." O zamanın şartlarına göre böyle ifade edilmiş. Bu Kur'an-ı Kerim'in emridir.

SORU: Mevlâ nasib ederse hacca gideceğim. Tavsiyeniz otobüs mü, uçak mı?..

CEVAP: Benim âcizâne kanaatim, uçakla gitmeyi tavsiye ederim. Uçakla gitmenin daha iyi olduğu kanaatindeyim. Şu bakımdan: Gidiyorsun, yorgun olmadan, hasta olmadan ibadet edeceğin yere varıyorsun. Bir hafta yolda geçeceğine, bir hafta orda fazla ibadet ediyorsun. Yüzbin misli sevap Mekke'de... Medine'de bin misli sevap... E orada sevabı fazla kazanmağa bakmak daha iyidir. Çünkü biz oraya ibadete gidiyoruz.

--Hocam bir de Şam'ı göreyim, bir de Bağdad'ı göreyim...

--Tüccar mısın, turist misin?.. Abid misin, hac mı yapıyorsun, umre mi yapıyorsun, gezi mi yapıyorsun?..

Eğer ibadet düşünüyorsan, durumun müsaitse uçakla gitmek daha iyi... İnsan sıhhatle gider, yorulmadan orda ibadetine girişir. Çok ibadet yapar, kârlı döner. Yüzbin misli... Mekke-i Mükerreme'de kılınan bir namaz, başka yerde kılınanın yüzbin misli... Az değil...

SORU: Kafeste kuş beslemenin bir sakıncası var mıdır? Ayrıca evde beyaz güvercin beslemenin hükmü nedir?

CEVAP: Kafeste kuş beslemek, hürriyetini tahdit olduğu için, pek tatlı bir şey olmuyor. Ama, "O kuşlar zaten kafes kuşudur. Çıkarsa kediler parçalar." diye biraz müsaade eden kimseler, alimler de var...

Takvâya uygun olan cihet; "Hiç bir mahlûkun hakkını geçirmemek, hiç bir kimseyi hapsetmemek gibi gibi düşünerek, beslemese daha iyi olur." diyebiliriz.

SORU: Evde bir hayvan beslemek istiyorum; en güzel uygun olan hayvan hangisidir?

CEVAP: Köpek yasaktır. Efendimiz, evde köpek beslemeyi yasaklamış. Kedi olabilir. Kedi hakkında müsbet bir şey var... O da tabii fare, böcek vs.ye karşı evi korumuş da olabiliyor. Kuş mekruhtur. Çünkü, kafesin içine sokuluyor, hürriyeti tahdit edilmiş oluyor. Süs balıkları herhalde normaldir. Zâten onların dünyası o...

Koyun, keçi, sığır gibi şeyler beslemek hadis-i şerifte tavsiye edilmiştir. Çünkü, berekettir evde bunlar... Sütü olur, eti olur, yavrusu olur. Mümkün olsa, evlerimiz bahçeli olsa da hep beslense...

Tavuk beslenebilir. Tavuğun yumurtası vardır. Horozun bereketi vardır. Namaz vakitlerini nasıl bilir, sahurda nasıl kaldırır mübârek... Öter. Mübarek bir hayvandır horoz... Bunlar beslenebilir.

SORU: "Hiç ölmeyeceğini sanan bir insanın iş yapmasıyla çalış, çabala, iş yap; yarın öleceğinden korkan bir insanın korkusuyla müteyakkız bulun, korku üzere bulun!" sözünün hadis olmadığı söyleniyor; bizi bu konuda aydınlatırsanız memnun oluruz.

CEVAP: Beyhakî bu sözü Hazret-i Ömer RA'den rivayet etmiştir. Hazret-i Ömer de Peygamber Efendimiz'in sahabesindendir. Onun kendi sözü de olsa, bizim için kıymet ifade eder. Çünkü, sahabenin sözüdür; ona eser diye tabir ediliyor, o da bir kıymetli malzemedir bizim için... Ama sahabenin bazan Peygamber Efendimiz'den duyduğu şeyi nakletmesi vardır. Yâni kendiliğinden söylemez onu, Efendimiz'den duyduğu bir şeye göre söyler.

Bu mânâyı ifade eden ve hadis olan rivayetler de vardır. Bu Hazret-i Ömer'in sözüdür amma, Peygamber Efendimiz'in sözü olarak da bu mânâda rivayetler vardır. Mânâ olarak çok güzeldir, doğrudur. Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışacak, yarın ölecekmiş gibi de uyanık olacak, takvâ ehli olacak!..

SORU: Sohbet toplantısı başlamış ise, toplantıya girerken yine selâm verilir mi?

CEVAP: Verilmez. Vaaz verilirken, Kur'an-ı Kerim okunurken, konuşma başlamışsa selâm verilmez. Ancak oturduğu yerde yakınlarına, ortalığı karıştırmayacak şekilde, hafifçe verebilir.

Abdest alırken, Kur'an okurken, namaz kılarken, böyle vaaz verilirken, ezan okunurken selâm verilmez.

SORU: Malazgirt ovası üzerindeki Sübhan Dağı'nın üzerinde bir su kuyusu varmış. Olduğu yerde kaynarmış ve kabarırmış, dışarıya taşmazmış. Bir kokusu varmış. Suyu kullanılmazmış. Buraya cehennemin bacası diyorlarmış. Böyle bir şey olabilir mi; bizi aydınlatırsanız memnun oluruz.

CEVAP: Sübhan Dağı cehennemin bacası değildir. Öyle şey olmaz, aslı esası yok... Sübhan dağı bir yanardağdır. Ağrı Dağı da bir yanardağdır, ondan daha yüksektir. İran üzerinde daha başka yanardağlar vardır, daha yüksektir. Tibet'te daha yüksek dağlar vardır, onlar sekizbin küsür metredir. Herbirisi birer bacadır. Yeryüzünün derinliklerindeki mağma tabakasının eriyen madenlerinin toprağın zayıf tarafından dışarı fışkırması, yanardağ dediğimiz şeydir. Cehennemin bacası değildir.

Ama öyle kuyu vardır, öyle acı suyu vardır. Yanardağ üzerinde bir kuyu olabilir. Kaynar su da olabilir.

Bursa'nın Uludağ'ı da bir yanardağdır. O Uludağ'ın eteğinden sıcak sıcak sular çıkıyor. Kimisi kükürtlü, kimisi demirli, kimisi başka madenlere sahip... Kimisi romatizmaya iyi geliyor, kimisi içmeye iyi geliyor. Allah'ın bir lütfu veyahut bir ibretidir bunlar...

SORU: Falanca yerde muhtar adayı olmayı düşünüyorum. Bu konuda çevrem beni teşvik ediyor. Fakat, görüşlerinize muhtaç olduğumdan durumumu size arzediyorum; ne emredersiniz?

CEVAP: Arkadaşları, çevresi kendisine rica ediyorlarsa, hizmetten kaçmak doğru olmaz. Kendisi talib olursa, bereketi olmaz da; başkaları teklif ederse, hayrı ve bereketi olur. O zaman hizmete koşsun, hayırlı hizmetler yapmayı Allah'tan istesin.

SORU: Bir insana vesvese geldiği nasıl anlaşılır? Bu tip vesveselerden dolayı kişi Allah'a hesap verecek midir?

CEVAP: Vesvese, insanın içine takılan bir söz veya fikirdir. İki de bir de "Şu şöyle, şu şöyle..." diye aklına geliyor, onu rahatsız ediyor. Şeytandan gelir: "Şunu şöyle yap... Şunu şöyle yap..." diye. Veya nefisten gelir: "Şunu istiyorum, şunu istiyorum... Şu şöyle olsa, ah kavuşsam..." filân tarzında... Tabii bunların hepsinin karşısında müslümanın yapacağı: Allah'ın emrine göre hareket etmek, nefsine hakim olmak, şeytana uymamaktır.

Vesvese bir de, "Acaba benim abdestim kaçtı mı?.. Acaba namazım oldu mu?.." vs. tarzındadır. O zaman da zann-ı galibine göre hareket edecek ve aşikâre bir şekilde, çok net olarak bir şey olmadıysa, vesveseye itibar etmeyecek. Tereddüt mü ediyorsun, kesin bilmiyor musun; kaçmadı o zaman... Tereddütle abdest bozulmaz.

SORU: Akşam, yatsı ve sabah ezanları okunurken, bazı köpekler garip bir ses çıkarıyorlar. Acaba bununla ilgili bilgi verebilir misiniz?

CEVAP: Hayvanlar bizim görmediğimiz bazı şeyleri görürler, bizim duymadığımız bazı şeyleri duyarlar. O bakımdan, onların o seslerinin bazı mânâsı olabilir. Hayırları isteyin, şerlerden Allah'a sığının!..

SORU: Çingenelerin aslı nereden gelmiştir, bunların ibadetleri kabul olur mu?

CEVAP: Çingenelerin aslıyla ilgili iki rivayet vardır: Birisi Hint tarafından geldikleri, birisi de Mısır'dan, Firavun'un kavminden geldikleri tarzındadır. Hâlâ Mısır'da o eski dine bağlı olanlara Kıptî derler. Egypt, Mısır demek... Kıptî sözü Mısır'la ilgili oluyor. Mısır'ın o Firavunlar zamanındaki kavminin artıkları, hâlâ var... Çingeneler o sülâleden gelmiştir deniliyor.

Bir rivayete göre de Hindistan'dan gelmişlerdir. Seyahat ede ede bu taraflara gelmiş, yürümüş gitmişlerdir deniliyor. İspanya'da çok oldukları, kendilerinin kraliçelerinin olduğu da söyleniyor.

Bir insan kelime-i şehâdet getirirse müslüman olur. İbadet ederse, imanına göre ibadeti kabul olur. Hangi soydan, ırktan olursa olsun, farketmez. İslâm'a girmesi, bir insandan eski kusurları, günahları kapattırır, örttürür. İslâm'a giren insan, iyi insan olur. O bakımdan, onun da ibadeti makbuldür. O da yolunda sebat eder, doğru giderse, Allah'ın mükâfatlarına erer.

SORU: Bir müslümanın zengin olmasını ve çok rahat içinde yaşamasını anlayamıyorum. Birmüslüman lüks içinde yaşayabilir mi?..

CEVAP: Peygamber (SAS) buyuruyor ki: "Allah verdği nimetin eserini kulu üzerinde görmeyi sever." Bir nimet vermişse, para pul vermişse; tabii onun yaşamı parasız pulsuz, o nimet verilmemiş insandan biraz farklı olabilir ama, burda ölçü israfa düşmemektir. İsraf etmeden mâkul ölçüler içinde yaşamaktır. Parasının gerektirdiği hayrını, hasenâtını da yapmaktır.

İslâm'da lüks, lüzumsuz şatafat için yapılan harcama doğru değildir.

SORU: Av yapmanın ahmaklık olduğuna dair bir hadis-i şerif var mı?

CEVAP: Av meşrûdur. Av hakkında, yapıyabileceği hakkında, nasıl yapılacağı hakkında ayetler vardır. Tabii, olabilir ki bazısı keyf için yapıyordur bu işleri; onlar doğru olmayabilir.

SORU: Bir milletvekilinin torpiliyle bir işe girdim. Acaba işe girmeyenlerin hakkı bana geçer mi?..

CEVAP: Evet geçebilir ama, Türkiye'de o kadar yaygınlaştı ki bu şey... Normal, meşrû haklar bile rüşvetsiz, torpilsiz alınamaz duruma geldi. Tabii, hak geçer. Sıranın başında en liyakatli bir insan varken, birisi torpille onun önüne geçiyor. Binâen aleyh, hakkı geçiyor. Adaletle hareket etmeğe gayret etmek lâzım!..

SORU: Kısmet bağlamak diye bir şey var mıdır?

CEVAP: Kimse kimsenin kısmetini bağlayamaz. Kısmet Allah'ın kaderidir. Kısmet bağlamaya kimsenin gücü yetmez. Öyle bir şey yoktur.

Bütün işleri olduran Allah'tır. Kader ve mukadderat Allah'ındır. Kimse ona bir şey yapamaz. Onun için, Allah yardımcısı oldu mu bir insanın, sihir tesir etmez, büyü tesir etmez, kısmet bağlamak tesir etmez. Bunlar, yapanlara günah yükler, ama üzerine yapılan kimseye zarar vermez. Allah'a sığının, hiç bir şey olmaz.

SORU: Bazıları Yavuz Sultan Selim için, Avrupa duruken Mısır'a ve müslüman ülkelere yönelmesini eleştirerek, "O zalim bir padişahtı." diyorlar. İzah eder misiniz?

CEVAP: Tabii, müslümanın müslümanla savaşı doğru değil; bunu biliyoruz. Ölen de, öldüren de tehlikededir. Müslümanın müslümanla savaşmaması lâzım!.. Ama, tarihteki çeşitli savaşların neden, nasıl yapıldığını iyice tahlil etmek icab ediyor. Yapılan savaşın kim tarafından çıkartıldığını ve ne maksatla çıkartıldığını araştırmak lâzım!..

Meselâ, zulme uğrayan, hücuma uğrayan kendisini savunacak; bu normal... Bu gibi durumlar olabilir.

Esas itibariyle, eskilerin hakkında biz hüküm verecek değiliz. Çünkü, zamanımızın meselelerini bile doğru değerlendiremiyoruz. Adamları tanımıyoruz.

SORU: Bir işin sonu hakkında, "İyi de olabilir, kötü de olabilir." diye aklımıza geliyorsa, nasıl davranmalıyız?

CEVAP: O zaman danışsın! Yâni, kendisi karar veremiyor, kararsız Kasım durumuna düşüyor. O zaman üç-beş kişiye danıştıktan sonra, istişârenin sonucuna uysun!..

Bu durumlar olabilir. Birbirine yakın meselelerde nüansları ayırmak mümkün olmaz, karar da veremez bazan insanlar... O zaman aklı eren insanlara danışmak; istişare diyoruz buna, meşveret yapmak diyoruz. Bu İslâmî bir şeydir, bunu tavsiye ederim.

SORU: İskender Paşa hakkında bilgi verebilir misiniz?

CEVAP: İskender Paşa, Fatih'in oğlu II. Bayezid'in en sadık vezirlerindendir. İtimadlı veziri, komutanı olduğu için, kendisi İstanbul dışına gittiği zaman, bu zâta emanet edermiş şehrin yönetimini... Demek ki, has, halis, güvenilen itimadlı bir kimse imiş. Trabzon'da da bu tarihlere yakın bir İskender Paşa Camii var... Belki Trabzona da gitmiş, oralara da böyle camiler filân yaptırmış.

Muhtelif yerlere hayrat ü hasenâtı olan itimadlı mübarek bir zât ki, asırlar geçtikten sonra Hocamız (Mehmed Zâhid Kotku) gibi bir zât, caminin cemaati kesilmişken, kurşunları çalınmağa, sökülmeğe başlamışken buraya (İskender Paşa Camii'ne) imam tayin oluyor; ondan sonra, o mübârek zâtın nice nice defalar duasına mazhar oluyor. Camisi genişliyor, büyüyor, canlanıyor, İstanbul'un en faal camilerinden birisi haline geliyor; nice nice hayırlar, ibadetler, taatler yapılıyor. Bunlar da bu zâtın bir mânevî mazhariyeti olduğunu gösteriyor.

Hocamız nereye gitse, orada hatm-i hâcegânı yaptıktan sonra dua ederken, sâdât ve meşâyihimizin adını zikrederdi, arkasından İskender Paşa'ya da dua ederdi. Yâni, Ankara'da da olsa, Konya'da da olsa bu İskender Paşa'yı unutmazdı. Ben de imrenirdim bu adama...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder