Ehli sünnet ve'l-Cemaatın itikadına göre, Hz. Peygamber (sa.) mîrâc gecesinde Cenab-ı Allah'ın ru'yetiyle müşerref olmuştur. Ama bunun mânâsı "Allah Teâlâ'nın yeri semâdır" demek değildir. Belki Hz. Muhammed (sa.) semâda iken Cenabı Allah kendisine tecellî etti. Cenabı Allah isteseydi Peygamber (sa.) yeryüzünde iken de kendisine tecellî edebilirdi. Ama hikmet, semâda olduğu bir sırada tecellî etmekte idi.
Mal-u mülke olma mağrur deme var mı ben gibi,bir muhalif rüzgar eser savurur harman gibi..
1 Ağustos 2011 Pazartesi
6-Peygamber (sa.)'in mîrâc gecesinde semâlara çıkıp Cenabı Allah'ın ru'yetiyle müşerref olduğuna inanıyoruz.
5-“Allah her yerde hâzır ve nazırdır” veya “Allah her yerdedir” demek doğrumudur?
Bir kimse :
Allah her yerdedir» veya «her yerde hâzır ve nazırdır»
Yalnız, bu sözü, söylememeye dikkat etmek lâzımdır. Maalesef, avam tabaka :
Allah her yerde hâzır ve nazırdır» sözünü çok söylemektedir. Bu sözü söylemek yerine,
Allah herşeyi bilir» demek gerekir.4-''Allah göklerdedir'' demek caiz midir ?
Bunun için mekan ve yön şaibesini veren ayet ve hadisleri te'vil etmek gerekir.
Allah'a mekan ve yön ispat eden kimsenin kafir olup olmadığı hususunda ihtilaf vardır. Alimlerin çoğu kafir olmadığına hükmediyorlar (el-Fetava'l Hadisiyye). Çünkü, mesela, "er-Rahmanü alel arşi's-teva" gibi ayetlerin zahiri, bu manayı ifade ediyor. Hatta Şa'bi, İbnü'l Müeyyeb ve Süfyan gibi zevatlar da "te'vil etmeden bu tip ayet ve hadislere iman etmek gerekir" diyorlar.
3-Halkın dilinde, "Kâlü belâdan beri imân ettim" şeklinde dolaşan bir söz vardır. Bu söz doğru mudur ve mânâsı nedir?
Bu söz doğrudur. Kur'ân-ı Kerîm ile sabittir. Araf sûresi 172-173. âyetlerinde şöyle buyrulmaktadır: "Rabbin Ademoğullarının sulbünden soyunu çıkarıp onlara, 'ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da 'evet şahidiz' demişlerdi." Müfessirlerin çoğu bazı hadîslere istinad ederek bunu şöyle açıklıyor: Cenabı Allah Hz. Adem'i yarattıktan sonra zerrecikler halinde bulunan zürriyetini sulbünden çıkararak kendilerine hitap edip buyurdu ki: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" onlar da, "Evet, sen bizim Rabbimizsin" dediler.(Elmalılı 4/2323) Bu açıklamaya göre, gerçekten Cenabı Allah ile ruhlar arasında böyle bir muhavere vaki olmuştur. Yukarıda da beyân ettiğimiz gibi, bu muhavere ve misak dünyada, Hz. Adem'i yarattıktan sonra olmuştur; ruhların İmânı da o zamanda olmuştu.
2-Müslümanlardan uzak bir yerde yaşayıp, İslâm'ın ne olduğunu bilmeyen kimse, kıyamet günü Allah katında sorumlu olacak mı?
1-İman nedir ? Üzerine ne gibi şeyler terettüp eder ?
Mü'minlere terettüp eden dini ahkâm da kendisine terettüp etmez. Meselâ oruç, namaz ve benzeri farzları inkâr eden veya içki ve faiz gibi yasakları kısmen de olsa mubah gören kimse, İslâm'ın hududu dışında kalıp müslümanlarla olan manevî bağı koparmış olur. Bu sebeple müslümanlara varis olamaz, cenaze namazı kılınmaz, müslüman mezarlıklarında defnedilmez ve onlarla evlenemez.
İslâm'a inanmadığı halde kendine, müslüman görüntüsü veren Abdullah bin Ubey, ölüm döşeğinde iken Peygamberimiz ile görüşmek istedi. Bunun için yanına giden Peygamber (sa.) den kendisinin cenaze namazını kıldırmasını istedi. Peygamber (sa.) de bu teklifi kabul etti. Öldüğünde Peygamber (sa.), cenaze namazını kıldırmak için ayağa kalktı. Fakat İslâm'a karşı samimi olmadığı için Cenâb-ı Hak, Peygambere, onun cenaze namazını kıldırmasını yasaklayarak şu âyet-i kerimeyi inzal buyurdu: "Asla onlardan (münâfıklardan) ölen kimse üzerine cenaze namazını kılma."(Tevbe 9/84)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)